Tarihi Bir Gün
Tarihi Bir Gün – 18 Mart 1915; Rumeli Mecidiye Tabyası komutanı Mehmet Hilmi Bey 18 Mart 1915 gününü anlatıyor.
Tarihi Bir Gün – 18 Mart 1915
Beklenen gün gelip çatmıştı. İki tarafta da hummalı bir faaliyet göze çarpıyordu. Düşman gemileri İstanbul hayaliyle kazanlarını ateşlerken, kıyı topçularımız tarihe altın sayfalarla yazdıracakları zaferin son hazırlıklarını yapıyorlardı. Bir anlamda ‘’ kırılma noktası’’ yaşanacaktı. Yıllar süren amansız savaşa ‘’ 18 Mart 1915’’ olarak adını verecek olan günü, Yüzbaşı Mehmet Hilmi Bey şöyle anlatıyor:
7 Mart’tan 18 Mart’a kadar geceleri torpil arama faaliyetinden başka savaş olmadı. 18 Mart 1915 günü saat 09:30’da zırhlılar boğazdan girmeye başladılar. Top başı ettim. Saat 10:00’dan biraz önce boğaza giren harp gemilerinin sayısı 16’ya varmıştı. Birbiri ardından boğaza giren bu zırhlılar, karanlık limana doğru hareketten sonra savaş düzenine girerek merkez bataryalarına ateş etmeye başladılar. Gemilerin adları ve ateş altına aldıkları bataryaların adları Selahaddin Adil Paşanın konferansında tafsilatlı olarak krokilerle gösterilmiştir.
Ateş açtıklarında, telemetre 16.000 metre mesafede olduklarını gösteriyordu. Zırhlı sayısının çokluğu dolaysıyla bombardıman oldukça şiddetliydi. Rumeli Hamidiye’sinin son menzili 17.500 metre olduğundan 35’liklerle ateşe başlamak mümkündü. Ateş açmak için olay kumandanından izin istedim. Vermediler. Düşman ateşe devem ederek ilerliyordu. 15.000 metreye geldiklerinde Mecidiyenin 24’lüklerinin son menzili evvela 14.700 metreye atışa varacaklarını göz önüne alarak gurupça ateşe başlamak için tekrar müsaade istedim. Bu defada müsaade etmediler. Bu sırada Rumeli Hamidiye’sinin birinci 35’liğinin bir isabetle harp dışı kaldığını haber verdiler. Pek az sonra ikinci isabetle 2.ci topunda ateş edemeyecek hale geldiğini söylediler. Alay kumandanı Hamidiye ile konuşuyor, topların düşüşüne inanmıyordu. Düşman ise 14.000 metreye kadar yaklaşmıştı. Gemiler yaklaştıkça atışların isabeti artıyordu. Bilhassa hiçbir taraftan karşılık görmediklerinden manevra yapmaya bile luzüm görmeden, adeta bir ders atışı yapar gibi rahatça ateşe devam ediyorlardı. Alay kumandanının tekrar arattım. Hamidiye ile meşgul olduğu bildirildi.
Burada : sırası geldiği için kendi düşüncelerinden bahsetmek zorundayım. O zamana kadar “ üst “ lerin hakkında şöyle bir kanaat edinmiştim. Kendilerinden küçük rütbedeki subayların kişisel kararlarını susarak karşılıyorlar, ne ret, nede tasvip ediyorlardı. Eğer verilen karar olumsuz sonuçlanıyorsa, suç küçük rütbenin üstünde kalıyordu. Kısacası eğer başarılı olamazsan cezalandırılacağım açıktı. Buna rağmen, bir durum gerektiği zamanda insana icabına göre hareket etme cesaretini veriyordu. Nizamnamelerde de “ düşmanın uzaktan karşılanması “ lüzumu daima bildiriliyordu. Zaten bu maksatla top döşemelerinde mermi bulundurulması emri verilmişti.
Yöneticilik, inisiyatif kullanma sanatıdır. İster sivil hayatta olsun, ister askerlikte karşılaşılsın, yönetici durumunda olanlar yeri ve zamanı geldiğinde sorumluluk almak zorundadırlar. Yetki ve sorumluluk bir bütünün iki parçası gibidir. Her ikisi de aynı anda bulunmalı ve kullanılmalıdır. Yetkisiz sorumluluk olmayacağı gibi, sorumluluk almayanın yetkisi de olmaz.
Yüzbaşı Mehmet Hilmi Bey, bu ikilemin cenderesi altında ezilme noktasındaydı. Çok hızlı bir şekilde karar vermeli ve uygulamalıydı. Başarısızlık, ceza görmesini gerektireceği gibi, belki hayatının sonu bile olabilirdi. Yapması gerekenin, bir an önce ateşe başlamak olduğunu karar verdi.
Aslında durum çok basitti: Mademki elinde uzun menzilli mermiler var idi, onları uzun mesafeler için kullanmalıydı. Ertuğrul Bataryasının sırf bu yüzden düştüğü durumu bir daha düşündü. Zaten düşman gemileri tam önlerine geldikten sonra, uzun menzilli mermilere gerek bile yoktu. Üstelik suyun önünü baştan kesmeliydi. Başarılı olamazsa, gemiler önüne gelince de zaten ateş edebilecekti. Ama ya içlerinden bazıları geçmeyi başarılarsa? O zaman ne olacağını çok iyi biliyordu.
İlk olarak alayla olan telefon irtibatını kesti. Yukarıdan emir verilerek durdurulmak istemiyordu. Büyük bir cesaretle ve bütün sorumluluğu üzerine alarak ateş emrini verdi.
Beklemenin devamını, Mecidiyede hasarlar yapacağını göz önünde tutarak, bütün mesuliyeti üzerine alarak ateşe başladı.
“13.500 metreden atışlara başlamıştım. Fakat atışa yalnız başladığım için hemen bütün gemiler ateşlerini üzerime döndürdüler. Batarya , isabet eden atışların dumanı içinde boğuldu. 7 Mart 1915 te düşen mermileri saydığını bildirdiğim Binbaşı Nuri Bey bu defa dakikada 35 mermi görmekle saymaktan vazgeçtiğini, bir müddet sonra sancağa da ateş edildiğinden çekilmeye mecbur kaldığını sonradan anlatmıştı.
Top çavuşları hedefi değil, bazen denizi bile göremiyorlardı. Takım ile yayılım atışı yapmak imkanı kalmamıştı. Her zaman hedef takip edilmediğinden ( zırhlılar manevra ile yer değiştirdiklerinden ), her seferin de hedefi yeniden tarif etmek mecburiyeti vardı. Telefon bağlantısı tamamen kesildiğinde Anadolu Hamidiye’si ateşe başlayıncaya kadar , Mecidiye bataryası ancak tek tek ateş etmiştir. Selahattin Adil paşanın konferanslarında Hamidiye’nin 12.500 metreden ateş ettiğini bildiriyor, Mecidiyenin ateşinden bahsedilmiyor. Halbuki Mecidiye Tabyasının çeşitli doğrultularına göre Hamidiye’den 1000-500 metre ileride bulunmasından, Hamidiye’nin ateşe başlaması anında zırhlıların Mecidiyeye 11.000 -11.500 metre kadar yaklaştığı anlaşılıyor. Bu hesaba göre düşman 14.000 metreden itibaren 2.500 -3.000 metrelik mesafeyi kat edinceye kadar yalnız Mecidiye Tabyasından karşılık görmüştür.
Gemiler, 7 Martta olduğu gibi elips çizmiyorlardı 11.500 metreye kadar harp hattı nizamında düzgün bir şekilde yaklaştılar. Sonra durarak kısa bir alan içinde ileri geri ( sağa sola ) giderek bataryanın atışını güçleştirmeyi seçerek daha cesaretle ateş ediyorlardı. İçlerinde zikzak çizenlerde vardı. Değiştirme hareketini ise büyük bir elips üzerinde tek kol hareketle yapıyorlardı.
YAZININ DEVAMINI KAYNAK KİTAPTA BULABİLİRSİNİZ
Cepheden Cepheye Bir Ömür – Yüzbaşı Mehmet Hilmi
Gazanfer Sanlıtop