Balkan Savaşında Çanakkale Boğazı
Balkan Savaşında Çanakkale Boğazı, Osmanlı Devleti’nin Balkan Savaşları esnasında Çanakkale Boğazı ne durumdaydı?
Balkan Savaşında Çanakkale Boğazı
Çanakkale Boğazı Osmanlı İmparatorluğu’nun en yoğun tahkim edilen noktasıydı ve savunma çalışmaları yüzyıllar öncesine dayanıyordu. Boğaza yönelik denizden bir saldırıya karşı tahkimatları yenileme çalışmaları büyük ölçüde Almanların yönetiminde, 1880’lerde başlamıştı 1912-13 Balkan Savaşlarına kadar mevcut olan savunma sistemi esas olarak sahil savunma topları, sualtı mayın tarlaları ve boğaza yöneltilmiş ve su kenarı boyunca ince bir istihkam şeridi oluşturan ışıldaklardan ibaretti. 1912 sonbaharında stratejik durum değişti ve bir Yunan amfibi çıkarması tehdidine karşı Osmanlı Genelkurmayı tüm Gelibolu Yarımadasının daha kapsamlı tahkim edilmesi emrini verdi. Buna ilaveten, düşmanın arka taraftan yapacağı çıkarmalara karşı boğazın tahkimatlarını koruyacak savunma tahkimatları yapıp oralara yerleşmesi için yarımadada kolordu düzeyinde bir komutanlık kuruldu.
Gelibolu’ya ilişkin tarih yazımı, Birinci Balkan Savaşı (1912-13 ) sırasında Çanakkale Boğazın savunma sisteminin enikonu sınandığı gerçeğini çoğunlukla gözardı eder. Aslında Osmanlılar daha sonra 1915’te İngilizlere karşı yarımadayı savunmak için sıkça kullanacakları temel savunma planlarını ve kavramlarını bu savaş sırasında oluşturmuşlardır. Balkan Savaşlarından önce yarımada, Osmanlı Ordusunun 5. Piyade Tümeni ve Çanakkale Müstehkam Mevki Komutanlığının tamamen hareketsiz garnizonunun art bölgesiydi. Fakat Balkan Savaşlarında Osmanlılar Gelibolu yarımadasını savunmak için oldukça takviye edilmiş bir ordu konuşlandırdılar. Bu durum, muzaffer Bulgar Ordusunun Ekim 1912’de Marmara Denizi’ne ulaşıp yarımadayı tecrit etmesi neticesinde gerçekleşti. Bunun üzerine Osmanlılar Çanakkale Boğazını ve yarımadayı Çanakkale Boğazı Kıva-yı Mürettep Komutanlığı’nın bağımsız komutası altına sokarak kuvvetlerini yeniden düzenlediler. Genelkurmay nizamiye 27. Piyade Tümeni, mürettep bir piyade tümeni ile Afyon, Çanakkale ve Edremit redif piyade tümenlerini hemen yarımadaya gönderdi. Yeni organize olan merkez komutanlığı aynı zamanda Menderes Müfrezesine, mürettep bir süvari tugayına ve üç bağımsız topçu bataryasına da komuta ediyordu. Üç ağır sahil topçu alayından oluşan önceki müstehkem mevki komutanlığı da yeni komutanlığa bağlandı. 1912’de yarımadanın savunma sı için Osmanlı Ordusunun toplam askeri gücü 27.000 tüfek 38 makineli tüfek ve 102 topla ( sahil topları hariç ) teçhiz edilmiş 40.000 askerden oluşuyordu.
Çanakkale Boğazı Kuvayı Mürettep Komutanlığının komutası Tuğgeneral ( Mirliva ) Fahri Paşaya verildi. Fahri Paşa Hemen dört ana savunma grubu kurarak yarımadanın temel savunma planını ve düzenini hazırladı. Gruplardan biri yarımadanın aşağısındaki sahilleri, bir diğeri yarımadanın dar geçidini ( Bolayır’da ), üçüncüsü ise Anadolu yakasındaki sahilleri korurken, sonuncusu da acil ihtiyatta tutacaktı. Fahri Paşa, üç ihtiyat piyade tümeninden ikisini yarımadada sahil güvenlik görevine tahsis etti, 27. Piyade Tümenini Bolayır’da, Menderes Müfrezesi’ni de Anadolu sahili boyunca konuşlandırdı. Üçüncü ihtiyat tümenini de Maydos’ta ( bugünkü Eceabat ) genel ihtiyat olarak tuttu. Böylece yıl sonunda, Osmanlı savunmasının genel düzeni kurulmuş oldu ( bu genel düzen 1915’ te tekrar kullanılacaktır. ) Harita 1.1 bu düzeni göstermektedir.
Fahri Paşa; Gelibolu, Çanakkale’den ve yarımadanın kendi köylerinden gelen askerlerden oluşan Çanakkale Redif Tümenini yarımadanın en güney ucunda ( sonradan Seddülbahir Cephesi olarak bilinecektir ) görevlendirdi. Bu tümenin sağ kanadına ( Arıburnu ve Anafartalar diye bilinen bölgeyi kapsayan bölüm ) Edremit Redif Tümenini yerleştirdi. Osmanlı Ordusunun redif piyade tümenleri, nizamiye piyade tümenlerinden çok daha ve bu iki redif tümenin toplam gücü sonrasında 1915’te yarımadayı savunacak olan 9. Piyade Tümenini gücüne ancak yaklaşabiliyordu.
Bu iki tümen, kıyılara hakim konumdaki kritik arazide tabur büyüklüğünde mukavemet noktaları inşa etti. Kıyılar bölük çapındaki birliklerin ateş örtüsü altındaydı ve tümen topçuları tümen bölgelerini ateş altına alabilecek şekilde merkezi olarak mevzilendirilmişti. Afyon Redif Tümeni Mados’ta ihtiyat göreviyle karargahını kurmuştu ve Çanakkale veya Edremit redif tümenlerini desteklemeye hazır. Bu birlikler, siper kazmaya, top mevzilerini hazırlamaya, bir yol ve muhabere ağı kurmaya ve karşı saldırı planlarını prova etmeye başladılar. Avustralyalılar daha sonra 1915 yılında kendi bölgelerinde, Balkan Avcı Çukurları diye adlandıracakları bu tahkimat hazırlıklarının kalıntılarını keşfedeceklerdi. Boğazın karşısında, Anadolu yakasındaki Truva harabelerinin yakınında bulunan Menderes Müfrezesi de tümen gücüne erişmiş, Kumkale’de ve komşu kıyı hatlarında benzeri savunma hazırlıkları yapmaya başlamıştı. Yarımadanın kıstağında, 27. Piyade Tümeni, 1913’ün Şubat başında Osmanlı’nın Bolayır hatlarına dayanmış Bulgarlarla karşı karşıya kalmıştı. 27. Tümeni, her ne kadar yarımadayı kuzeyden savunsa da 19151 yılında 7. Piyade Tümeninin savunacağı bölgede benzer görevleri yerine getirmişti. Kurmay Binbaşı Mustafa Kemal Bolayır’da 1. Şube Müdürü olarak görev yapmıştı. Son olarak Fahri Paşa, yarımadadaki Menderes Müfrezes’nin komutanı ve kontrolünü sağlamak için Maydos’ta bir mürettep kolordu karargahı kurdu. Bu komuta yapısı, Aralık 1912’de muharebe harekatlarını durduran ateşkes sırasında Mürettep Kuvvet Komutanlığı olarak resmileştirildi. Her ne kadar Yunanlılardan beklenen amfibi çıkarma hiç gerçekleşmediyse de Birinci Balkan Savaşı sırasında yarımadanın kıstağında ( Bolayır mevki ) meydan muharebesi yapılmıştı.
1913 yılın başlarında, Bulgar üst komutası yaklaşık 92.000 subay ve erden oluşan Dördüncü Orduyu Bolayır hatlarının kuzeyine yığdı. Ateşkes süresi 3 Şubat 1913’ te akşam saat 19:00’ da sona erdi ve Bulgarların 7. Piyade Tümeni ertesi sabah ilerleyip 6 Şubat’ta Bolayır hatlarına dayandı. Bulgarlar, Osmanlıların Dördüncü Orduyu kuşatmak amacıyla Marmara Denizinde bir amfibi çıkarma planladıklarını bilmiyordu. Fahri Paşa , emrindeki Gelibolu kuvvetlerine Bulgarları kıyıdan uzaklaştırmaya yarayacak takviye niteliğinde bir taarruz emri verdi. Sağ kanatta 27. Piyade Tümenini ve sol kanatta bir mürettep piyade tümenini kullanarak Bolayır hatlarından doğrudan bir saldırı yapmayı planlıyordu. Afyon Redif Tümenini ihtiyattaki harekat kuvveti görevinden alıp ikinci taarruz kademesi olarak kullanmayı düşünüyordu. Taarruz için toplamda 20.000’den fazla asker toplayabilirdi. Plan titizlikle hazırlanmıştı ve Osmanlı komutanları, alay kademesine kadar, harekatlarını organize etmek için bolca zamana sahiptiler. Osmanlılar düşman gücü olarak dört topçu bataryasıyla takviye edilen iki piyade alayıyla karşılaşmayı bekliyorlardı. Fahri Paşa, harekatları daha iyi kontrol edebilmek için taarruzda bulunacak tümenlerinin hemen arkasına mevzilendi. Taarruz yapacak Osmanlı alayları, 8 Şubat günü saat 05:30’da ilerlemeye başladı ve saldırı planlandığı gibi saat 08:00’de başladı.
Ne yazık ki Türkler, genel destek için ilave edilmiş 6 bataryayla birlikte 4 değil 14 topçu bataryasının ( 78 top ) takviye ettiği Bulgar 7. Tümeninin yeni gelmiş 1. Tugayının iki piyade alayıyla karşılaştılar. Bu önemli bir istihbarat hatasıydı ve 15.000 Osmanlı askeri, sadece 2.600 metrelik bir taarruz cephesinde yarımadanın dar geçidinin açık bölgesine vardığında tüfek ve makineli tüfek ateşi ile feci bir topçu mermisi seddiyle karşılaştı. Bu talihsizlik saldırıda binlerce, hatta belki 6.000 civarında Osmanlı askeri öldü. Her ne kadar bazı Osmanlı askerleri düşmen seddini yarıp Bulgar topçu bataryalarına ulaştılarsa da hücumları öğle vakti sona erdi ve bu taarruz Fahri Paşanın Birinci Balkan Savaşındaki son taarruz harekatı oldu Öte yandan İkinci Balkan Savaşında Fahri Paşanın Gelibolu Sahra Ordusu adıyla yeniden tertiplenen kuvvetleri Edirne’nin tekrar ele geçirilmesine yardım etmek için yarımadadan ayrıldı. Binbaşı Mustafa Kemal, bu harekatların başarılı şekilde planlanmasında etkindi. Londra Antlaşması 1913’te İkinci Balkan Savaşını sona erdirdikten sonra yarımadada kalan askerler evlerine gönderildi ve yarımada barış zamanlarındaki haline geri döndü.