Çanakkale Savaşı Sağlık ve Tıbbi Uygulamalar

Çanakkale Savaşı Sağlık ve Tıbbi Uygulamalar

Çanakkale Savaşı Sağlık ve Tıbbi Uygulamalar; Çanakkale Savaşı Cephe ve Cephe Dışı Sağlık Hizmetleri, Tıbbi Uygulamalar ve Hasta Tedavi Merkezleri.

ÇANAKKALE MUHAREBELERİNDE CEPHEDE VE CEPHE DIŞINDA SAĞLIK HİZMETLERİ

Yrd. Doç. Dr. Ahmet ESENKAYA
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Eğitim Fakültesi
Çanakkale Araştırmaları Türk Yıllı 10-11’nci Sayısı ( S. 25 – 70)

ÖZET

Gelibolu Yarımadası’nda yer alan Seddülbahir ve Arıburnu, Anafartalar, Suvla merkezli yürütülen muharebelerde, sıcak harp kadar, hastane hizmetleri gibi pek çok sağlık hizmetinin nasıl yürütüldüğünün bilinmesinin gerekliliği ortadadır. Birinci Dünya Savaşı cepheleri içerisinde Çanakkale Cephesi’nden kısa süren ve büyük kazanlar elde edilen cephe olması arzu edildi. İtilafların beklentileri, savaşın daha fazla uzamasından ve daha fazla kayıptan başka bir getirisi olmadı.

Türklük için bu sonuç büyük bir yeniden dirilme idi ancak bu eşsiz zaferin bedeli de ağır oldu. Muharebelerinin çok uzun sürmesi nedeniyle şehit sayısı gibi yaralananlar da o nispette çok idi. Yaralanmaların yanında bitlenme, sıtma, kolera, dizanteri, para tifo, tifüs, sarılık, iltihap, iskorbüt v.b. problemler de her an mevcuttu. Savaş ortamından dolayı uykusuzluk, bitkinlik, düzensiz nabız atışları, sağırlık, halsizlik gibi normal kabul edilen durumlar da her an mevcuttu. Yine de her şeye rağmen titizlikle temizlik kurallarına uyulmaya çalışıldı.

Türk Sağlık Teşkilatı, dar bir sahada sıkışık vaziyette bulunan bir orduya, önemli bulaşıcı bir hastalık çıkmasına meydan vermemiştir. Dokuz ay süreçle 110.220 yaralı, 70.939 hasta ve hava değişimine ihtiyacı olanları menzil vatan ve Kızılay hastanelerine sevk etmiştir. Hastanelerde bu süreçte 48.268 hasta, 22.619 yaralı tedavi edilmiş; hastalar arasında %11.6, yaralılar arasından %2.7 şehit olmak suretiyle tedavilerinde başarı sağlanmıştır.

5. Ordu’nun hastanelerinin ağırlık merkezi İstanbul’daydı. Hasta ve yaralıların sürekli İstanbul’a tahliyesi sebebiyle, İstanbul hastaneleri tamamen dolduğu zamanlarda şehrin muhtelif yerlerinde Ordu ve Kızılay yardımı ile –Balkan savaşlarında olduğu gibi– resmi ve özel okul, resmi kurum ve binalar hastane haline sokulmuştur. Öğrencileri cephelere sevk edilen Gülhane ile Tıp Fakültesi, eğitim çalışmalarını kısarak birer yardımcı harp hastanesi olmuşlardır. Tüm Doğu Trakya’ya ilave olarak İzmit, Eskişehir ve Konya’ya kadar uzanan yurt içi sağlık kurullarıyla birlikte, İstanbul Komutanlığı Başhekimliği’ne bağlı olarak faaliyet yürütülmüştür.

Yaralı ve hasta naklinde, tezkerelerden başlayarak her türlü kara ve deniz araçlarından azami derecede yararlanılmıştır. İstihlak-i Milli Kadınlar Cemiyeti, Kızılay Cemiyeti, Türk Ocakları Cemiyeti ve Donanma Cemiyetleri gibi hayır kurumları gönüllüleri; gayrimüslim vatandaşlardan rahibe öğretmenler ve rahibe hastabakıcılar çalışmışlardır. Ayrıca askeri ve sivil üst düzey şahısların eşleri de gönüllü hastabakıcılık yapmışlardır.

Çanakkale gibi zorluklar ve sıkıntıların çok yoğun yaşandığı bir cephede ve çevresindeki hastanelerde; ağır ve nazik bir hizmeti, büyük bir dirayetle yürütmüş olan Türk ve gayrimüslim doktorları; bu savaşın, adsız ve iddiasız kahramanlarını, yeni nesillere aktarmak ve en azından sağlık hizmeti veren kurumlara onların adlarını vererek ebediyete göçmüş bu insanları ölümsüzleştirerek hatırda kalmasını sağlamak da bilimsel davranış metodunun vazgeçilmez bir gereğidir. Sonuç olarak bu çalışma basit bir deneme niteliğindedir. Pek çok birinci derece malzemeye rağmen eldeki malzemenin kifayetsizliği nedeni ile pek çok yönden eksiklik arz etmektedir.

Anahtar Sözcük: Gelibolu, Çanakkale Savaşları, Osmanlı İmparatorluğu

Çanakkale Cephesi iki aşamalı saldırıya maruz kalmıştır. Müttefikler Şubat 1915’te önce sadece Birleşik Filo ile Çanakkale Boğazı’nı geçip, mevcut Cihan Harbi’nin Avrupa’daki ağır kış şartlarını hafifletmek ve kısaltmak adına Başkent İstanbul’u devreden çıkarıp Rusya ile birleşerek Mayıs ayında da Almanya’yı doğuda çökertip, hem az zahmetle zafer kazanmak hem de mevcut şöhretlerine şöhret katmak amacındaydılar. Planlarını büyük bir gururla uygulamaya koydular; 18 Mart 1915 günü Türk sahil ve mayın savunması onlara denizden geçit vermedi.

Çanakkale’de ikinci ve son şanslarını denemekten başka çareleri kalmamıştı. Gelibolu Yarımadası’na amfibi tarzda karaya asker çıkaracaklar; güneyde Alçıtepe, kuzeyde Conkbayırı zirvelerini ele geçirip, Kilitbahir platosunu tutarak Türk sahil savunma toplarını etkisiz hale getirecekler, deniz mayınlarını temizleyip Boğaz önünde bekleyen Birleşik Filo’ya yol açıp, hedeflerine doğru emin adımlarla yürüyeceklerdi. Zaten Balkan Harbinin Osmanlıyı devleti ve milletiyle ne hale geldiği ortadaydı ve artık bu devlet tarihteki yerini almalıydı.Yaklaşık dokuz ay karada her türlü üst düzey teknik ve teknolojik üstünlükleri, onları büyük bir hırsla saldırtsa da sonuç bir öncekinden farklı olmadı. 28 Hafife aldıkları bu milletin evlatları hem denizde hem de karada onlara dünyayı dar etmişti. Mehmetçik için bu sonuç büyük bir yeniden dirilme idi ancak bu eşsiz zaferin bedeli de çok ağır olmuştu. Çanakkale cephesindeki muharebelerinin çok uzun sürmesi nedeniyle şehit sayısı gibi yaralananlar da o nispette çok olmuştu.

Yaralanmaların yanında bitlenme, kolera, dizanteri, para tifo, tifüs, sarılık, sıtma, iltihap, iskorbüt v.b. problemler de her an mevcuttu. Savaş ortamından dolayı uykusuzluk, bitkinlik, düzensiz nabız atışları, sağırlık, halsizlik gibi normal kabul edilen durumlar da askerin yakasını bir türlü bırakmamıştı.

Bu çalışma Ankara ve İstanbul BOA ile Ankara ATASE arşivlerinde elde edilen belgelerden, Kızılay arşivi internet sitesinden, her biri hacimli beş ciltlik Milli Savunma Bakanlığı ‘Şehitlerimiz’ kitabından, Kızılay ‘Takvim ve Salnameleri’nden, Genelkurmay’ın ve ATASE’nin yayımladığı eserlerden, Niyazi İsmet Gözcü’nün “Umumi Harpte Çanakkale Müdafaası Esnasında Türk Ordusu Sıhhi Hizmetleri” (Askeri Sıhhiye Mecmuası, İstanbul 1938) adlı makalesinden; Kemal Özbay’ın iki ciltlik Türk Askeri Hekimliği Tarihi ve Asker Hastaneler (İstanbul 1976) v.b. eserlerinden yararlanılmıştır.

Cephedeki yaralıların ve hastaların tedavilerinin yanında, cephenin kuzeyine doğru Behramlı, Kilitbahir, Eceabat, Bigalı, Kocadere, Küçük Anafartalar, Büyük Anafartalar, Akbaş, Yalova, Ilgardere, Turúun, Galata, Karainebeyli, Gelibolu, Bergos, Bolayır, Evreúe, Uzunköprü, Şarköy Eriklice, Mürefte, Malkara, Tekirdağ, Kırklareli, Edirne gibi köy, kasaba ve vilayetlerdeki hastanelerde; İstanbul hastanelerinin yaklaşık tamamına yakını, Anadolu yakasında Çanakkale ve kuzeyinde Lâpseki, Karabiga, Biga, Dimetoka, Erdek, Bandırma, Mudanya, Adapazarı, İzmit; Çanakkale güneyindeki Erenköy, Pınarbaşı, Ezine, Edremit, Ayvalık, Balıkesir, Soma, Menemen, İzmir; Akhisar, Ankara, Afyonkarahisar, Adana, Antalya, Burdur, Dinar, Konya, Milas, Söke, Tokat gibi diğer birçok kasaba ve vilayetler gazilere sağlık hizmetleri konusunda her türlü imkânlarını seferber etmişlerdir. Bu çalışma eldeki malzemenin kifayetsizliği nedeni ile pek çok yönden eksiklik arz etmektedir. Araştırmacı için en büyük sorun elde
mevcut olan kaynakların son derece sınırlı ve bazen birbiriyle çelişir halde olmasıdır. Yakın bir geçmişte Kızılay arşivinin de kademe kademe devreye girmesiyle daha az eksikli bir çalışmanın hazırlanabileceği tahmin edilmektedir. Çünkü kesin bir sonuca ulaşma çabası, pek yakın 29 gözükmemektedir. Belki kullanılan bilgi ve belgeler için sadece ‘gündem belirleme’ uğraşısı denilebilir.

Sırasıyla Çanakkale cephesinde yaralanma ve hastalıklardan, sağlık kuruluşlarından, yaralı ve hasta nakliyatından, cepheye mücavir Rumeli, Anadolu yakasında, İstanbul’da, Marmara, Ege ve diğer bölgelerdeki sağlık ve hastabakıcılık hizmetlerinden bahsedilecektir. Cephede, yakın ve uzak hastanelerde ağır ve hassas bir hizmeti
büyük bir özveriyle yürütmüş olan doktor, hemşire, hastabakıcı ve tezkerecilerin oluşturduğu sağlık hizmeti kadrosunu; bu savaşın adsız ve iddiasız kahramanlarını yeni nesillere aktarmak, en azından sağlık hizmeti veren kurumlara onların adlarını vererek ebediyete göçmüş bu insanları ölümsüzleştirip hatırda kalmasını sağlamak da bilimsel etiğin vazgeçilmez bir gereğidir. Cephede Yaralanma ve Hastalıklar Savaşa katılacak askerler cepheye gönderilmeden önce farklı noktalarda, adına ‘tahaffuzhane’ denilen merkezler kurulmuştur. Tahaffuzhanelerde, cepheye gönderilecek askerlerin sağlık kontrolü, cephede yanaşık düzen eğitimi, bağışıklık için ve bulaşıcı hastalıklara karşı periyodik çiçek, kolera, dizanteri aşıları yapılmıştır

Gerektiğinde aşı uygulamaları cephede de devam edilmiştir. Bununla ilgili bir emir “Taze dizanteri ve kolera aşısı yapılacak,” şeklindedir. Uygulamayla ilgili olarak 4’ncü Tümen Komutanı Cemil (Conk) Bey de hatıratında 25 Ağustos 1915 tarihinde, “Bugün kolera ve tifo aşıları geldi. Askerleri aşıladık,” bilgisine yer vermektedir.
Sahra Sıhhiye Dairesi’nden 15 kilo kolera aşısı, 20.000 kişilik çiçek aşısı ile 60 adet tetanos aşısı istenmiş ve cepheye ulaştırılmıştır. 27 Ekim 1915 tarihinde 30 kilo dizanteri, 17 kilo kolera, 20 kilo tifo aşısı ve 20
adet dizanteri serumu Lâpseki’deki Menzil Sıhhiye Deposu’na gönderilmiştir.

Hafif yaralanmalardan sonra asker bazen çantasının kapağının arka kısmında dikili veya ceketinin üst kapağının iç arka alt kısmında mevcut ‘harp paketi’ndeki malzemelerle yapılan ilk müdahalenin ardından sıhhiyecilerin yardımıyla ateş hattının hemen gerisinde bulunan korunaklı ‘yaralı yuvaları’na götürülür; yarasının derecesine göre karar verilerek işlemin ikinci aşamasına geçilir. Cephede tedavisi ve ameliyatı gereken yaralılar, pansumanları kontrol edildikten sonra Ağaderesi, Kocadere, Şahin Deresi, Soğanlıdere, Kerevizdere, Tengerdere, Havuzlar Deresi, Zığındere, Anafarta Köyleri gibi cephe gerisindeki sağlık hizmeti veren alanlar ile vatandaşlara ait çiftliklerde tedavi altına alınmış hatta bir operasyona ihtiyaç duyuluyorsa ameliyatı da yapılmıştır.

Savaş boyunca İtilaf donanmasının, İngiliz ve Fransız uçaklarının yaralı taşıyan teskerecileri, hastaneleri, nakliyat gemilerini –hukuken yasak kapsamında olmasına rağmen– bombalamaları üzerine ‘büyük sargı yerleri’nden yaralıların geriye nakillerinin gece yapılmasına karar verilmiştir. Bombardımandan uzak bölgelerdeki yaralı nakilleri kara yolu ile yapılırken, ağır ve hafif yaralı şeklinde ayırmak suretiyle sevkıyatı yapılmıştır. Yaralı ve hasta araba kolları, her 20 km.de bir kurulan 50’şer yataklı ‘sıhhiye istasyonları’ arasında çalışmaktadır. Burada görevli sıhhiye kolları da gelen yaralı ve hastaları diğer istasyonlardan gelen nakliye kollarına teslim etmişlerdir.

Daha ileri tedavi gerektiren yaralılar ise hasta nakil ve asker/mühimmat taşıyan gemileri ile civar bölge ve İstanbul
hastanelerine aktarılmaya çalışılmıştır. Günümüz ifadesiyle ‘rehabilitasyon merkezi’ olarak tanımlanabilecek olan ‘nekahethaneler’de, – Havuzlarderesi bölgesinde olduğu gibi- sıcak muharebede bir hafta çarpışıp hayatta kalan Mehmetçik, buralara getirilerek en az bir, bir buçuk ay eğlendirilerek, sağlık kontrollerinden geçirilerek, sonunda bedensel ve psikolojik olarak sağlığına kavuşanlar görev yerlerine gönderilmişlerdir. Mehmetçikteki yaralanmaların büyük bir kısmı baş, göğüs, kol ve bacakta olmaktadır; bunların çoğu da bomba, şarapnel veya piyade mermilerinden meydana gelmektedir. Süngü yaralarına ise çok az rastlanmaktadır. Vücutta oluşan yanıklar da daha çok topçu ateşlerinin düştüğü noktalarda yangınlar çıkararak etrafındaki her şeyi yakması sebebiyle o civarda bulunanlar ya ağır yanıklara duçar olmakta veya çoğu kez hayatını kaybetmektedir.

Askerdeki el yaralanmalarının çokluğu dikkati çekmektedir. Ellerin hareketli organ olması sebebiyle hem iyileşmesi uzun zaman alıyor hem de sürekli devam eden ağrı nedeniyle, morfin verilerek yarı baygın bir halde tedavisi yapılabiliyordu. Birliklerin zeminlik ve siperlerdeki olumsuz şartlar karşısındaki mücadelesi, uykusuzluk, aşırı yorgunluk dâhil, psikolojik sarsıntı geçirmesine neden olabiliyordu. Örneğin Kurmay Başkanı İzzettin Bey’in aktardığına göre 20 Eylül 1915 günü rahatsızlanan Anafartalar Grup Komutanı Albay Mustafa Kemal Bey’e doktoru birkaç gün zorunlu istirahat izni vermiştir. 5’nci Ordu Komutanı Liman von Sanders Paşa ziyaretine geldikten sonra tedavisi ile ilgilenmesi için şahsi doktorunu göndermiştir.

Özellikle 15’inci Kolordu’nun bulunduğu birliklerde ‘sıtma’ salgınını önlemek için altı seyyar bakteriyoloji ile her çeúit analiz yapılabilecek laboratuarlardan birisi Kalvert Çiftliği’nde faaliyete geçirilmiş olmasına rağmen sıtma salgını tamamen önlenememiştir. İlaç kıtlığı nedeni ile sıtmalı olan erlere haftada iki kere birer gram ‘kinin’
verilebilmiştir. Atık sular ve bataklıklardan kaynaklı ‘sıtma’ ile ilgili Alman Islahat Heyeti Sağlık Müşaviri Yarbay Prof. Dr. Mayer, önlem olarak küçük tatlı su birikintilerini ve bataklıkları önleyecek drenaj kuyuları açtırmak için büyük çaba harcamıştır.

Dr. Mayer alışılmadık bir yönteme başvurmak zorunda kalmıştır: Ateş yakarak sinek kaçırmak. “…Bataklık zemin nedeniyle, özellikle Kumkale’deki mevzilerde, sıtmayla mücadele amacıyla drenaj yapmaya imkân yoktu. Bu yüzden Anadolu grubu komutanına, kale komutanına ve özellikle de Amiral von Usedom‘a, karanlık bastığında etraftan, deve, at, öküz, ne bulurlarsa, hayvanların kurutulmuş gübrelerini, küçük kümeler halinde çadırların etrafına paralel şekilde dizerek ateşe vermeyi ve sonra üstünü toprakla örtmeyi teklif ettim. En azından, sivrisineklerin büyük kısmı böylece kaçırılabilirdi. ”

Bitten kaynaklı tifüs hastalığının ortaya çıkması üzerine cepheye en yakın tren istasyonu ile Gelibolu arasındaki menzil yolu/kavşak noktada bulunan Keşan’da üç seyyar etüv ile bir adet menzil temizleme istasyonu açılarak orduya dâhil olan yeni erler temizlenmeye başlanmış ve bu uygulamadan sonra bir daha yaygın tifüs salgını görülmemiştir. ‘Ateşli humma’ da çok sınırlı halde kalmıştır. Erler ‘tifo’ya karşı aşılanmış olduklarından 149 vak’adan 36’sı ölümle sonuçlanmıştır. 15’inci Kolordu Başhekimi Binbaşı Dr. İhsan Ali Bey ‘malta humması’na tutulmuş, bundan başka vak’a da görülmemiştir. 5. Ordu mıntıkasında üç askerde lekeli tifo göründüğü bildirilmiştir. Dizanteri ve kolera, ilaç yokluğunda killi topraktan istifade edilmiştir. Hiç olmazsa yeni gelenler için, ağı yapılabilmiştir. “Savaşmaya yeni gelen askerlerin her iki sevkiyat limanında ve birliklerde de kolera, tifüs ve çiçek hastalığına karşı aşılanmaları sağlanmıştır.” 26 Ağustos 1915 tarihli 5’nci Ordu Kurmay Başkanı’nın Sahra Sıhhiye Genel Müfettişliği’ne gönderdiği telgrafta Kuzey ve Güney Grupları’nda çok miktarda dizanterili ve ishalli hastaların bulunduğu bildirilmiştir. Karşılaşılmak istenmeyen hastalıklardan ‘karahumma’, sadece üç hastada görülmüştür. 29 Temmuz 1915 tarihli 3’nci Harp Hastanesi’nden gönderilen telgrafta üç karahummaya yakalanan hasta olduğu ve izdiham oluşmaması için üç-beş gün hasta gönderilmemesi istenmiştir.

Mart ayında, 5. Ordu’da yetersiz beslenme nedeniyle büyük bir iskorbüt salgını görüldü. Buna karşı bol miktarda yeşil sebze ve salata tüketimini sağlayarak mücadele edilmeye çalışıldı ve yaklaşık 1000 vakaya ulaşan salgın hızla önlenmesi başarılmıştır.  “Sıtma şüphesiyle çıkartma birliğinden dönen bir subay, filo komutanına geldiğinde yığılarak yere düşüyor ve bitlendiği anlaşılıyordu. Ağır bir tifüs vakasıydı bu.” 29 -30 Ekim 1915 tarihli iki raporda 14 iskorbütlü hastanın girişinin yapılıp tedavisine başlanıldığı bildirilmiştir. .

Ağır yaralıların tedavisinde doktorlar ellerindeki imkânsızlıklar yetersiz kalıyorlardı. Cerrahların yükü çok daha ağırdı. Yaralıların büyük kısmına eksik tedavi uygulandığı oluyor, bunun sonucunda yaralılar, cerahatten
ıslanmıú bandajlar içinde yatıyorlardı. Morfin dağıtımı, özellikle hastanelerde, yetersizdi. Kesinlikle yanlış olduğu halde, karnından vurulanlara daha dördüncü gününde, ekmek ve katı yiyecekler verilebiliyordu. Yaralı çok acı çekiyorsa morfin veriliyordu. Özellikle akciğerlere doğru olan kanamalarda morfin kullanılıyordu. Yaralanmalarda
iltihaplanmalara çok sık rastlanıyordu. Yaranın çevresindeki ölü dokuyu temizlemek çok önemliydi. Ancak giysiler yaraya yapışıyor, bu durumda kumaş parçalarını ayıklamak çok acı veriyordu. Yaraya kaynamış veya derinin, dokuların içine karışmış olan bu bez parçalarını veya tüyleri ayıklamak için yumuşatıcı niteliği olan borik asit, merhem veya vazelin uygulanıyordu. ‘şok’, yaralı bir asker için ölüm anlamına geliyordu. şoka yapılacak ilk müdahale, hastayı sıcak tutmak, ısıtılmış tuğla veya taşları vücuduna sarıp üşümemesini sağlamak, battaniye örtmekti. Bu tedavide kullanılan ilaç ise morfindi; atropinle birlikte veriliyordu. Atropin, kalp takviye edici özelliğinin yanı sıra, morfinin tek başına kullanıldığında sebep olduğu kusmaları da engelliyordu ki kusmak,
özellikle baş, göğüs ve karın yaralanmalarında ölüme yol açabiliyordu. Şok durumunda ise fazla kan kaybı, tansiyonun aşırı düşmesine sebep oluyor, bu da ölüme yol açıyordu. Bu durumda, tansiyonun düşmesini engellemek için damardan tuzlu su veriliyordu. Tuzlu su vererek kan dolaşımındaki sıvının miktarını artırmak, böylece tansiyonun yükselmesini sağlamaktı.

Savaş alanı gerisindeki hastanelerde ameliyat ciddi bir karardı. Enfeksiyon riski çok yüksekti ve ameliyat donanımı yeterli değildi. Donanma hastanesine veya sahra hastanelerine gidebilecek kadar dayananlar şanslıydı. Ancak çok kritik durumlarda doktor ameliyata karar veriyordu. Omurga, göğüs, kafa ve karın yaralanmalarının çoğu ölümle sonuçlanıyordu. Ameliyata, uyuşturucular da kullanılarak, yaranın temizlenmesiyle başlanıyordu. Yarayı çevreleyen ölü doku, iyot ile temizleniyor, büyük taú, deri, kumaú parçaları forsepslerle ayıklanıyordu. Daha sonra yara saf hidrojen peroksit ile yıkanıyordu. Tüm ölü deri ve zarar görmüş dokular makasla kesiliyor ve yabancı cisimler (çok derinde değilse) yumuşak bir antiseptikle ve dikkatle temizleniyor, yumuşatıcı bir merhemle örtülüyordu. Yaranın mikroplanmasını önlemek için çok dikkat sarf edilmesine rağmen Çanakkale Savaşı’nın en büyük sıkıntılarından biri, enfeksiyondu. Doktorlar ve yardımcıları beyaz önlükler giyiyorlardı. Ameliyathanede, ellerinde sterilize edilmiş beyaz havlularla hazır bekliyorlardı. Borik asit, limon tuzu ve ılık sudan müteşekkil bir karışım, antiseptik olarak kullanılıyor, genellikle sıcak olarak uygulanıyordu ve ardından yara, havluyla korunuyordu. Her zaman kaynatılmış su kullanılıyordu. En sık kullanılan anestezik, kloroform idi. Ancak, iltihaplanmış yaralarda kloroform kullanmak yerine, yaralıyı eterle bayıltmak gerekiyordu. Çünkü enfeksiyonlu yaralarda kloroformun, hastanın genel durumu üzerinde dolaylı olarak olumsuz etkileri oluyordu. Kurúunun çıkartılması veya şarapnel parçalarının temizlenmesi gibi yüzeysel yaralarda bölgesel olarak antiseptik ve adrenalin uygulanıyordu. Daha ciddi durumlarda ise morfin ve scopolamine kullanılıyordu. Scopolamine, dolaşım ve mide-bağırsak sistemi kaslarını gevşetmek amacıyla, genel anestezi öncesinde verilen gevşetici idi. Kafa yaralanmaları, kimi zaman karın ve göğüs yaralanmalarından daha kolay iyileşebiliyordu. Bunun en önde gelen nedeni, şarapnel veya kurşunun, kafatası gibi çok sert bir kemiğe çarptığında daha az hasar vermesiydi. Oysa karın ve göğüs bölgesine giren bir kurşun, bu kısımlar bedenin yumuşak bölümleri olduğu için kolayca içeriye gömülebiliyor, parçalıyor ve çok ciddi hasara neden oluyordu. Savaş alanında yapılacak kafa ameliyatları, ciddi risk alınması gereken ameliyatlardı; doktorlar ancak çok mecbur kaldıklarında müdahale ediyorlardı. Kafatası ameliyatlarında kafa derisi, bir solüsyon ile, beyin ise çok kuvvetli bir antiseptik ile yıkanıyordu. Genellikle siper gözcüleri, göz ve yüzlerinden aldıkları kurúunlarla, bu tür kafa yaralanmalarına hedef oluyorlardı. Bu tür yaralanmalar, siperden çıkmadan karşı tarafı gözlemek için yukarıya doğru uzatılan aynalı periskoplar sebebiyle oluşuyordu. Bu periskopların siperdeki gözleme deliğine gözünü dayayan bir asker, ağır biçimde yaralanıyor, çoğu kez gözlerini kaybediyordu. Savaş alanındaki hastanelerde, hiçbir surette göz ameliyatı yapılmıyor,donanma hastanesine gönderiliyordu.

Göğüs yaralanmalarına pek dokunulmuyordu. En akla yatkın yöntem, yaralıyı kendi haline bırakmaktı. Özellikle akciğer yaralanmalarında yarayı açmak, temizlemek ve kapatmak çok tehlikeliydi. Ancak iltihaplanma halinde, iltihabı boşaltmak için drenaj yapılıyordu. Karın yaralanmalarında olduğu gibi göğüs yaralanmalarında da yaralı dayanabilecek durumdaysa, mümkün olan en kısa zamanda donanma hastanesine gönderiliyordu. Çünkü muharebe alanı gerisindeki hastanelerde alet-edevat ve malzeme yetersizliği bu tür ameliyatların başarıyla yapılmasını imkânsız kılıyordu. Kendi haline bırakılan yaralılar, büyük olasılıkla şok veya iç kanamadan ölüyorlardı.

Karın yaralanmaları yüzünden Çanakkale Savaşı‘nda çok fazla Mehmetçik hayatını kaybetti. Ameliyat yöntemi, karın bölgesini, kasıktan başlayarak dikey olarak açmak ve karın boşluğuna bir drenaj tüpü yerleştirmekti. Daha sonra hastalar yan yatar vaziyette tutuluyor ve morfin veriliyordu. Karın yaralanmalarında ince bağırsaklar hasar gördüyse hasta daha şanslı sayılıyordu. Ancak genellikle rastlanan, tüm karın bölgesinin parçalandığı durumlardı.

Kol ve bacakların kesilmesi, doktor, hastanın şokta olup olmadığına, dolayısıyla böyle bir ameliyata dayanıp dayanamayacağına karar vermek zorundaydı. Ameliyata karar verildiğinde yaralıya önce morfin veriliyor ve şok riskini azaltmak için damardan tuzlu su zerk ediliyordu. Kesme işi, dairesel yönde veya zikzak hareket eden aletle yapılıyordu. Kestikten sonra yaranın, bağ dokusuyla kendi kendine kapanması nadirdi; bu durumda kemik kesilir kesilmez, dokuların dikişle kapatılması öneriliyordu. Kemik kesme ameliyatlarının en kötü sonuçlarından biri kangrendi. Doktorlar, antiseptik yıkama ve yarada oluşan ödemin tamamen boşaltılması (drenaj) yöntemlerini ısrarla ve dikkatle uygulayarak kangren riskini kısmen azaltmıştı. Ancak onun kadar tehlikeli başka bir felaket daha
vardı: Gazlı kangren. Yaranın havayla yeteri kadarı teması sağlanamazsa gazlı kangren meydana gelir. Bölgesel iltihaplanma neticesinde dokuların, özellikle de yaraya en yakın yerdeki dokuların havayla temasının azalması gazlı kangrenin sebeplerinden biridir ve çok kısa sürede dokulara enfeksiyon yayılarak birkaç saat içinde tümünün bozulup ölmesiyle sonuçlanır. Bu da hastanın organı kaybetmesi veya daha ileri vakalarda, ölmesi anlamına gelir.

Gelibolu Yarımadası’nın toprağı, gazlı kangrene yol açan bakterileri barındıran bir toprak değildi. Ancak gazlı kangren sebeplerinin arasında bazen çok sıkı bandaj yapılması, çok sık bandaj değiştirilmemesi veya yaranın iyi temizlenmemesi, ödemin boşaltılmaması da vardı. Yapılabilecek tek şey, yarayı hemen temizlemek, antiseptik solüsyonlarla yıkamak, enfeksiyonu boşaltmaktı. Ölü deri tamamen kesiliyor, bazen kaslar da kesilip atılıyordu.

Cephede Sağlık Kuruluşları

Müstahkem Mevki Komutanlığı 5’inci şube Müdürlüğünün başında Sağlık Genel Müfettişi Tabip Albay Süleyman Numan Bey bulunuyordu. Savaş öncesinde belirli noktalara yataklı revirler açıldı. Müstahkem Mevki birlikleriyle, 9’uncu Tümen için Çanakkale’de 250 yataklı bir mevki hastanesi tahsis edildi. 22 Aralık 1914’te yapılan bir düzenlemede, Anafarta ve Kirte’de birer revir açılması; Eceabat Mevki Hastanesi’nde, Kocadere ve Eceabat’taki birliklere revir hizmeti verilebilecek bir koğuşun hazırlanması öngörüldü. 50 yataklı Kilitbahir, 200 yataklı Eceabat, 350 yataklı Çanakkale Merkez, 200 yataklı Umurbey, 50 yataklı Erenköy, 200 yataklı Ezine Hastanesi’nin faaliyete geçmesi Mart 1915 başına kadar sağlık hizmetleri için yapılan hazırlıklar yapılmıştı.

Donanma bombardımanı sürecinde Çanakkale Hastanesi, Müstahkem Mevki ve Kolordu Komutanlığı için yeterli oluyordu. Tedavileri uzun sürecek yaralılar østanbul Gülhane’ye, hastalar da Tekirdağ’a, kısmen de østanbul’a gönderiliyordu. Kızılay’dan 200 yataklı donanımlı bir hastane alarak Gelibolu’daki Fransız Has-tanesi takviye edilmiútir. 18 Mart 1915’te Çanakkale Boğaz Muharebesi sırasında, tüm tabyalarda sargı yerleri faaliyettedir47. 9’uncu Sıhhiye Bölüğünde, birer araba durak yeri mevcuttur. Eceabat ve Kilitbahir’de 100’er yataklı, Erenköy’de Çanakkale Müstahkem Mevki Komutanlığı bünyesinde 500 Yataklı Seyyar Hastanesi, Çanakkale Merkez Hastanesi ile Gelibolu’daki 400 Yataklı Gelibolu Hastanesi hizmetini sürdürüyordu. 19. Tümen’in Seyyar Hastanesi Kilitbahir’de, 9. Tümen’in Seyyar Hastanesi de Sarıçalı’da revir olarak yarı aktif bir halde bulunuyordu.

Tekirdağ’daki Kolordu Merkez Hastanesi de yerinde hizmet vermeye devam ediyordu. Kara muharebeleri başlamadan önce 5’nci Ordu Komutanı, Mart 1915’te Gelibolu’ya gelmiş, ordu karargâhı Gelibolu’da kurulmuştur.
Ordunun Sıhhiye Reisi Yarbay Dr. Mustafa Talat Bey ve Alman Islahat Heyeti Sağlık Müşaviri Yarbay Prof. Dr. Mayer ve Sahra Sıhhiye Genel Müfettiş Vekili Alman Titri Bey’dir. 18 Mart 1915 Deniz Zaferinden sonra Gülnihal Vapuru, üç adet 500 yataklı menzil hastanesi, beş adet 150’şer yataklı harp hastanesi, sıhhiye deposu, 20 kadar uzun yolcu arabalı hasta nakliye kolu Biga’da Ordu Menzil Başhekimliği emrine verilmiştir.

5’inci Ordu Komutanlığı Sağlık Başkanlığın Ordu Komutanlığına sunduğu raporda mayıs ayı toplam yatak sayısı 5050’dir: 1450 yatak Tekirdağ, 400 yatak Şarköy, 150 yatak Gelibolu, 300 yatak Lâpseki, 500 yatak Ezine, 450 yatak Dümrek Köyü, 1300 yatak Biga, 500 yatak da Dimetoka hastanesinde mevcuttur. Menzil Müfettişliğine bağlı sabit hastanelerden başka seyyar hastaneler de açılmıştı. Akbaş iskelesi, ‘Akbaş Sevk-i Mecruhin Kumandanlığı Riyaseti’ emrinde yaralı aktarma merkezi olarak çalışıyordu. 25–30 Nisan 1915 günleri sağlık hizmetlileri ile tümen sıhhiye bölüklerinin görevlileri ve kıta teskerecileri yaralıları toplayıp seyyar hastanelere sevk ediyordu.

Savaş yoğunlaştıkça cephe gerisinde büyük sargı yerleri Tengerderesi, Soğanlıdere, Havuzlarderesi, Kocadere ve Matikdere bölgelerinde açılmıútır. Mayıs ayı içerisinde Ordunun sağlık birimleri: 19. Tümen ile 5. Tümen’in Sıhhiye Bölükleri Kocadere Köyü ile Bigalı Köyü civarında, kıtaların bir kısmı, 7. Tümen Sıhhiye Bölüğü Kirte civarında; 9. Tümen Sıhhiye Bölüğü de Sarafim Çiftliği yakınında faaliyete geçirilmişti. 7. Tümen Seyyar Hastanesi Yalova Deresi batısında ve Yalova Köyü’nde ağır yaralılara, güneyinde 5. Tümen Seyyar Hastanesi hafif yaralı ve ayakta tedavi görenlere, 19. Tümen Seyyar Hastanesi de Akbaş iskelesine getirilen yaralılara ve sevkıyat hizmetine tahsis edildiği gibi 9. Tümen Seyyar Hastanesi ile bir seyyar hastane de Ağaderesi’ndeki yaralılara, Çamburnu’ndaki hastane de diğer hastalara tahsis edilmiştir.

Haziran ayının ortalarında Güney Grubundaki kuvvetlerin çoğalması üzerine Ağaderesi’ndeki dört Seyyar Hastane genişletilerek her an faal úekilde hizmet veren büyük bir yaralı hastanesine dönüştürüldü. Bu hastanede Dr. Murat øbrahim (Cankat), Dr. Kemal (Keskinel), Dr. Ö. Vasfi (Aybar) ve Dr. Nevres (Kuyaú) Beyler operatör olarak görev yapmışlardır. Kilitbahir civarına kurulan Seyyar Hastane’de de ayakta tedavi hizmetleri devam edilmektedir.

Haziran 1915 sonlarına doğru Kerevizdere ve Zığındere’deki Türk tarafının ağır zayiatı üzerine Karargâh-ı Umumi, 2. Ordu’yu Seddülbahir bölgesine göndermiş ve sağlık hizmetleri sevk ve idaresinde baştabip olarak İbrahim Tali (Öngören) Bey görevlendirilmiştir. Eski Değirmendere bölgesinde 4’ncü, 6’ncı ve 11’inci Tümenlerin Sıhhiye Bölükleri, Sarafim Çiftliği kuzeyinde 9’uncu Tümenin Sıhhiye Bölüğü; Soğanlıdere güney sırtlarında 7’nci, 12’nci ve 2’nci Tümen Sıhhiye Bölükleri bulunuyordu.

Havuzlar Deresi bölgesinde 10’uncu ve 6’ncı Tümenin Seyyar Hastaneleriyle 3’üncü Kolordunun 5’inci Seyyar Hastanesi ve 2’nci Kolordunun 3’üncü Seyyar Hastanesi yerleşmiştir. Çamburnu/Eceabat bölgesi güneyinde, 12’nci Tümenin Seyyar Hastanesiyle Güney Grubu’nun sıhhiye deposu faaliyet göstermekteydi.

Cephede hizmet veren tedavi amaçlı merkezler beş ciltlik Milli Savunma Bakanlığı ‘Şehitlerimiz’ adlı kitabında topyekûn yer almaktadır:

1’inci Fırka Sıhhiye Bölüğü Hastanesi, 1. Menzil Hastanesi, 1. Seyyar Hastane, 1. Seyyar Ağır Mecruhin Hastanesi, 2. Harp Hastanesi, 2 Nolu Hastane, 2 Nolu Menzil Hastanesi, 2. Menzil 3 Nolu Hastanesi, 2 Nolu Seyyar Hastane, 2. Kolordu 1. Fırka 4. Seyyar Hastane, 2. Kolordu 4. Seyyar Hastane, 3. Fırka/5. Kolordu Sıhhiye Bölüğü, 3. Harp Hastanesi, 3. Kolordu 24 Fırka 44. Seyyar Hastanesi, 3. Kolordu 14 Fırka Seyyar Hastanesi, 3. Kolordu şimal Grubu Ağır Mecruhin Hastanesi, 3. Kolordu şimal Grubu Ağır Mecruhin 1. Seyyar Hastanesi, 3. Kolordu 1. Seyyar ùimal Grubu Ağr Mecruhin Hastanesi, 3. Kolordu 9. Seyyar Hastanesi, 4. Seyyar/5. Kolordu Hastanesi, 4. Sıhhiye Bölüğü, 5. Kolordu Merkez Askeri Hastanesi, 5. Ordu 2 Nolu Hastanesi, 5. Ordu Menzil 3. Nolu Harp Hastanesi, 5. Ordu Menzil 5 Nolu Harp Hastanesi, 7. Fırka Sıhhiye Bölüğü, 7. Fırka 12 Nolu Seyyar Hastanesi, 8. Fırka Sıhhiye Bölüğü, 9. Fırka Sıhhiye Bölüğü, 9. Fırka Seyyar Hastanesi, 10. Fırka Seyyar Hastanesi, 10. Fırka/5. Kolordu Sıhhiye Bölüğü, 11. Fırka Seyyar Hastanesi, 11. Fırka Sıhhiye Hastanesi, 11. Fırka Ağır Mecruhin Hastanesi, 11. Kolordu Cenup Grubu Ağır Mecruhin Hastanesi, 14. Kolordu Çanakkale Grubu, 15. Fırka Sıhhiye Bölüğü, 15. Fırka Sevk Mecruhin Hastanesi, 16. Kolordu 8. Fırka 13 Nolu Seyyar Hastanesi, 16. Fırka Seyyar Hastanesi, 18. Fırka Sıhhiye Bölüğü, 19. Fırka Sıhhiye Bölüğü , 19. Sıhhiye Bölüğü , 24. Fırka Seyyar Hastanesi, Ağadere’de 11. Fırka Seyyar Hastanesi, Ağadere Mecruhin Hastanesi, Ağadere Hastanesi, Ağır Mecruhin Hastanesi, Ağır Mecruhin 1. Seyyar Hastanesi, Akbaú Hastanesi, Akbaú Nakliyat Hastanesi, Akbaú Nakliyat Merkez Hastanesi, Akbaş Tekkesi Hastanesi75, Akbaş Tekkesi Seyyar Hastanesi, Anafartalar Gurubu Ağır Mecruhin Hastanesi, Cenup Grubu Sevk Mecruhin 1. Seyyar Hastanesi, Cenup Grubu Sevk Mecruhin Hastanesi, Cenup Grubu Ağır Mecruhin Hastanesi, Cenup Grubu Mecruhin Hastanesi, Çamburnu Hastanesi, Çamburnu Emraz-ı Adiye Hastanesi, Havuzlar Civarında Bulunan Hastane, Havuzlardere’de Seyyar Hastane, Ordu Menzil Hastanesi, Sargı Mahalleri, Sevk Mecruhin Hastanesi, Soğanlıdere 15. Sıhhiye Bölüğü, Sıhhiye Bölüğü Sargı Mahalli, şimal Grubu Mecruhin Hastanesi, şimal Grubu Ağır Mecruhin 1.Seyyar Hastanesi, şimal Grubu Ağır Mecruhin 3. Kolordu Hastanesi, Mecruhin Hastanesi, Triyandafil Çiftliği Hastanesi v.b.

Bu hastanelerin bir kısmının sağlık personeli (özellikle doktor, diş hekimi, eczacı, kimyager) ve malzeme eksiklikleri vardı. Kıta sargı yerinden geriye sevk edilecek olan yaralılar, hafif yaralı toplama yerlerine, yarası ağır olanlar ise araba durak yerlerine gönderiliyor, buradan da tümen sıhhiye bölüklerince açılan büyük sargı yerlerine götürülüyordu. Tümen sıhhiye bölüklerinde, gelen yaralı ve hastaların tedavisi ve hatta basit ameliyatları yapılmakta, daha ileri tedavi gerekenler ve yatak mevcudundan fazla olanlar, seyyar hastanelere yollanmak olduğundan ‘Tümen Sıhhiye Bölükleri’nin çalışmaları yeniden düzenlenmiştir.

5’nci Ordu Sıhhiye Reisi Yarbay Dr. Mustafa Talat Bey, Ordu Sıhhiye Riyaseti’ne gönderdiği 26 Temmuz 1915 tarihli yazıda, “Kuzey Grubu hastaneleri kapasitelerinden çok daha fazla doludur. Sevk bekleyen pek çok yaralı ve hasta vardır. Aynı hal Güney Grubu için de geçerlidir. Bunların bir an önce tahliyesini rica ederim,” diyerek artık yaralı gönderilmemesini istemiştir. 3. Harp Hastanesi Baştabipliği’nden Menzil Tabipliği’ne 26 Temmuz 1915 tarihli ‘çok acele’ ibaresi ile gönderilen bir telgrafta; emir üzerine 100 hasta yerine 87 hasta hazırlandığı, 62 Nolu Vapurun gönderilecek hastaları kabul etmediği, buna karşılık beraberinde 180 hastayı daha getirdiği, bu yaralıları burada bıraktıktan sonra, yaralılar için çorba vererek kısa bir zaman bile kalmadan hareket ettiğini; hastane yatak mevcudunun 99 olup boş yatağın olmadığı, gelen 180 hasta ile gitmesi gereken 87 hasta hakkında ne yapılması gerektiğinin bildirilmesini istemiştir. Deniz Araçları, Yaralı ve Hasta Nakliyatı Seferberliğin ilk günlerinde yaralı taşımak için Seyr-i Sefain idaresindeki Edremit ve Gülnihal adlı vapurlar, Kızılay’a tahsis edilmiştir. İki vapurun da gerekli tadilatı yapılmış olsa da Edremit Vapuru Kızılay’ın elinden geri alınmıştır.

60, 61, 63, 67 ve 70 No.lu Şirketi-i Hayriye Vapurları, Kızılay’ın özel işaretini taşımalarına rağmen masrafları Genelkurmay tarafından karşılanmıştır.  5 Mayıs 1915 günü 5’nci Ordu Sıhhiye Reisi Yarbay Dr. Mustafa Talat Bey, “Akbaş İskelesi Hastanesi’ne Gülnihal Hastane Gemisi ve 66 No.lu Şirket-i Hayriye Vapurunun Akbaş İskelesi – İstanbul arasında; 67 No.lu Şirketi Hayriye Vapuru’nun Çanakkale İskelesi – İstanbul arasında ve 62 No.lu Şirket-i Hayriye Vapuru’nun İstanbul -Değirmenburnu İskelesi arasında yaralı ve hasta nakliye işlerinde kullanılacağını” bildirmiştir.

Temmuz ayı içinde Seddülbahir muharebeleri sonucunda çok miktardaki yaralının ve günden güne sayıları artan hastaların, bu güne kadar bu işe tahsis edilen Şirket-i Hayriye’nin 60, 61, 70 No.lu Vapurları 91 ile Seyr-ü Sefain İdaresinin (Deniz Yolları İşletmesi) Gülnihal adlı küçük posta vapuru ile tahliyesi mümkün olamıyordu. Bunun için Osmanlı Kızılay İkinci Reisi Dr. Besim Ömer Bey, 5 Ağustos 1915 günü Genel Karargâh Sahra Sıhhıye Müfettişliği’nden gelen talep üzerine “5’nci Ordu sağlık hizmetlerinin düzenli yürümesi için Seyr ü Sefain İdaresi’nin elindeki ekteki belgede nitelikleri kayıtlı Akdeniz Vapurunun Kızılay Hastane Gemisi haline getirilerek boyanması, tertibi ve yataklarla tefrişi Kızılay tarafından yerine getirilecektir. Akbaş Limanı’nda sabit bir halde duracak ve gerekirse hasta nakledecek olan bu geminin düşman saldırısından korunması için Amerikan Elçiliği vasıtasıyla gerekli işlemlerin yerine getirileceği konusunda izin istediğini” bildirmiştir. Aynı gemi ile yolcu gemisi Gülcemal de İstanbul’a yaralı ve hasta naklinde kullanılmıştır. İki gemi de her türlü saldırıdan korunmak için yeni baştan boyanmıştır .

Yine bu sırada Bahriye Nezareti’nin Reşit Paşa adlı büyük bir nakliye gemisi, Alman Kızılhaç’ı emrinde hizmet vermesi için 200 yataklı bir hastane gemisi haline getirilmiştir. Fakat bu gemiden yeterince istifade  dilememiştir. 30 Nisan 1915 günü 283, 1 Mayıs’ta 352, 2 Mayıs’ta 1.211, 3 Mayıs’ta 1.723 yaralı asker Akbaş iskelesinden nakledilmiştir. Mareşal Fevzi Çakmak, Haydarpaşa İskelesi’ne 4 Mayıs’ta 700 yaralının getirildiğini belirtmektedir. Ayrıca yine Fevzi Paşa tarafından 7 Mayıs (dâhil)’a kadar Çanakkale’den gelen yaralı sayısının 12.000’e ulaştığı, 21 Mayıs tarihli günlüğüne de 3000 kadar daha yaralının geldiği not edilmiştir.

5’nci Ordu’nun Hastanesi’nden, Nisan, Mayıs ve Haziran aylarında deniz yolu ile civar kaza ve vilayetlerdeki sağlık kuruluşlarına nakledilen 14 Temmuz 1915 tarihli listeye göre Nisan ayında, 44 subay, 6 yedek subay, 4.595 er; Mayıs ayında, 84 subay, 11 yedek subay, 6.767 er; Haziran ayında, 13 subay, 6 yedek subay, 1.576 er sayısı arşiv kayıtlarına geçmiştir. 5’nci Ordu Sıhhiye Riyaseti’nin Sahra Sıhhiye Müfettişliği’ne gönderdiği 16 ve 17 Ekim tarihli iki telgrafta, 1.139 askerin hastalıkları nedeni ile sevkinin yapıldığı belirtilmiştir. Menzil Başhekimliği 21–22 Kasım 1915 günü gece yarısında ‘gayet acele’ notu ile Sirkeci Sevk-i Mecruhin Komisyonu Riyaseti’ne çekilen bir telgrafta, Akbaş Nakliyat İskelesi’nden 300’ü ağır olmak üzere toplam 741 yaralının Gülnihal Vapuru’yla İstanbul’a hareket ettiği bildirilmiştir.

Çanakkale Cephesi’nde, 25 Nisan 1915’ten Kasım ayının sonuna kadar Akbaş ve Ağaderesi Sevkiyat Hastaneleri’nden aktarılan rakamlar şöyledir:

Nisan’da 20.067 yaralı, 207 hasta; Mayıs’ta 16.298 yaralı, 1.192 hasta; Haziran’da 15.031 yaralı, 959 hasta; Temmuz’da 17.721 yaralı, 2.954 hasta, 145 hava değişimi; Ağustos- ta 12.742 yaralı, 10.747 hasta, 2.489 hava değişimi; Eylül’de 5.162 yaralı, 7.738 hasta, 2.457 hava değişimi; Ekim’de 5.315 yaralı, 5.973 hasta, 7.224 hava değişimi; Kasım ayında 3.939 yaralı, 4.028 hasta, 5.574 hava değişimi. Genel toplamı 150.868 olan yukarıda rakamların 99.275’i yaralı, 33.794’ü hasta, 17.799’u da hava değişimi için sevkıyata tabi tutulmuştur.

Yaralı taşıyan gemilerde şehit sayısı arttığında uygun bir iskeleye yanaşılıp şehitler ilgililere teslimden sonra yola devam ediliyordu. Cepheye Mücavir Rumeli Yakasındaki Sağlık Hizmeti Tıp Fakültesi öğrencilerinden bir bölümü Nisan 1915’te Reşit Paşa Vapuru’na bindirilen Sungurlu Taburu ile birlikte Çanakkale’ye, oradan Gayret-i Vataniye muhribi himayesinde Gelibolu’ya getirilmiş ve hastanelere dağıtılmışlardır. Tedavileri uzun sürecek hastalar da Tekirdağ’a nakledilmek suretiyle; Çanakkale ve Boğaz bölgesindeki hastaneler daima yeni yaralı ve hastaları kabule hazır olması için boş yer ve yatakla hazır halde bulunduruluyordu. Kara muharebeleri başlamadan önce, Müstahkem Mevki Komutanlığı emrinde Gelibolu’da şehir dışındaki kışla binalarında 3. Kolordu tarafından kurulmuş 400 yataklı Gelibolu Hastanesinden ibaretti.

Haziran ayı içinde 5. Ordu menzil emrine verilen Tekirdağ’daki Merkez Hastanesi ve Mecruhin (yaralılar) Hastanelerine ilave olarak bütün yaralıların üzerlerinde ‘hüviyet varakası’ şart olmasına rağmen buna itina gösterilmediği, bu varakanın çoğu yaralının üzerinde bulunmadığı, yolda şahadeti, hastanede ifadesi alınamaz durumda olmaları halinde hüviyeti meçhul kalması yüzünden şehit ailelerinin de mağdur olacağı düşünülerek bu konuda hassas davranılması sıkı sıkı tembih edilmiştir; şehrin dışındaki yamaçlarda bulunan askeri noktalarda, Emraz-ı Adiye (ayakta tedavi) Hastanesi adında geniş bir Nekahethane açılmıştır. Cepheye en yakın istasyon Uzunköprü tren istasyonu olduğu için bu istasyon deniz ulaşımından sonra büyük bir önem arz etmekteydi.

Deniz ulaşımından sonra, cepheye 100 km.lik mesafede olsa da ulaşım konusunda vazgeçilemez bir öneme sahipti. Özellikle İtilaf denizaltılarının büyük tahribatı, Uzunköprü tren istasyonu çok daha önemli hale getirdi. Buradan cepheye ulaşımdaki en büyük engel İtilaf Devletleri’nin gündüzleri Uzunköprü – Gelibolu ulaşım hattını sürekli bombalaması idi. Rumeli yakasındaki Gelibolu-Bolayır-Keşan-Uzunköprü şosesi ile Bolayır-Eksamil-Şarköy ve Keşan-Hayrabolu-Tekirdağ yolları da ulaşımda kullanılabilecek durumdaydı.

Kuzey bölgedeki 6 Ağustos 1915 itibariyle başlayan ve 27 Ağustos 1915’e kadar devam eden muharebeler esnasında günden güne hasta, yaralı sayısı giderek çoğalıp bazı salgın hastalıklar orduyu yıpratmaya başladığı için, başlangıçta sürekli aşırtma bombardımanlar sebebiyle tahliye edilen Gelibolu Hastanesi çadırlar ve barakalarla takviye edilerek kışla yakınlarında 1.700 yataklı olarak açılmıştır. Yeniden ordu emrine verilen 150 yataklı bir menzil hastanesi de Galata Köyü yakınlarındaki Bayır köyünde hizmete başlamıştır. Mürefte’de 350 yataklı menzil hastanesi ile Galata Köyü nün yakınlarındaki bayırda 600 yataklı bulaşıcı hastalıklara mahsus diğer bir menzil hastanesi kuruldu. Bu bölgede hizmet veren sağlık birimleri: Maydos Hastanesi, Karainebeyli 20 yataklı Revir Hastanesi, Galata’da 200 mevcutlu Salgın Hastanesi, Galata’da 200 yataklı Mevki Hastanesi, Gelibolu Hastanesi, Gelibolu Askeri Hastanesi, Bergos’ta 2000 Yataklı Hafif Yaralı Mevki Hastanesi, Gelibolu’dan sonra Keşan Hastanesi, Şarköy 5. Harp Hastanesi, Şarköy 5. Menzil Harp Hastanesi, Şarköy 1. Harp Hastanesi, Şarköy’de 150 yataklı, 350 mevcutlu 5 No.lu Kızılay Hastanesi, Şarköy’de 200 yataklı, 300 mevcutlu 5 No.lu Şarköy Kızılay Hastanesi , Şarköy’de 350 yataklı Harp Hastanesi, Eriklice Hastanesi, Mürefte’de 280 yataklı Mevki Hastanesi, 150 mevcutlu Keúan Hastanesi, 50 mevcutlu Uzunköprü Hastanesi, Tekirdağ Hastanesi, Tekirdağ Mecruhin Hastanesi, Kızılay Tekirdağ Merkez Hastanesi, Tekirdağ’da 750 yataklı, 1400 mevcutlu Merkez Hastanesi, 300 mevcutlu Tekirdağ Merkez Hastanesi Nekahethane, Tekirdağ’da 2.400 yataklı Mevki Hastanesi, Tekirdağ’da 80 yataklı Alman Kızılhaç Hastanesi .

Geriye nakil esnasında Gelibolu’da geçici olarak Ordu Baştabip Muavini ve Ordu Karargâh Tabiplerinden oluşan bir Sıhhi Yardım Heyetine kontrol ettirerek yaralıların tedaviye ihtiyaç olanlarına gerekli olan tedavi yapılmış geriye nakledilemeyecek derecede acil tedaviye ihtiyaç duyulanlar gemiden alınarak Gelibolu’daki iki hastaneye sevkleri
yapılmıştır. Tekirdağ hastanelerinde 1450 yatak , Şarköy hastanesinde 400 yatak, Gelibolu hastanesinde 150 yatak mevcuttur.

Daha önce Gelibolu Askeri Hastanesi 250 yataktan 1000 yatağa çıkarılmış ve ayrıca Fransız Mektebinde 200 yataklı bir Kızılay hastanesiyle 150 yataklı bir harp hastanesi açılmış , bunlardan bir bölümü Gelibolu merkezinin bombardımanı üzerine Tekirdağ’a taşınmıştır. 150 yataklı bir harp hastanesi de Şarköy’de açılmıştır. Şarköy Harp
Hastanesinin Başhekimi olarak Doktor Kastamonulu İpokrat Kasapoğlu görevlendirilmiştir.

Olağanüstü de olsa bazen muharebe sonrası 10.000’in üzerinde yaralı Türk askerinden tedavi için geriye sevk edilemeyenler ovalarda, derelerde günlerce açıkta kalmaları sebebiyle kangrene yakalanma riskleri yüksek düzeyde oluyordu. Menzil emrine verilen 8. ve 10 Tümenlerin iki seyyar hastanesinden biri, Anadolu yakasındaki Bergos civarındaki bir çiftlikte, diğeri de Yarımada’da Mürefte yakınlarındaki Eriklice Çiftliği’nde kendilerine yetecek miktarda çadır ve malzemeler verilerek 2000 hafif yaralıyı ayakta tedavi edebilecek bir hale getirilerek hafif yaralı hastanesi adıyla faaliyet göstermektedir.

Çanakkale’de Sağlık Hizmetleri

Savaş öncesinde Çanakkale 75-100 yataklı bir revir, Müstahkem Mevki Komutanlığı birlikleriyle, 9’uncu Tümen için, Çanakkale’de 250 yataklı bir mevki hastanesi bulunmaktaydı 133. Mart 1915 başına kadar 350 yataklı Çanakkale Merkez Hastanesi mevcuttu ve kara muharebeleri başlamadan önce, Anadolu sahilinde Müstahkem Mevki Komutanlığı emrinde sadece Çanakkale Merkez Hastanesi vardı. Kara çıkarmalarının ilk beú gününde yaralıların bir bölümü Anadolu yakasında da Çanakkale Merkez Hastanesine sevk ediliyor idi. Ayrıca 9’uncu Sıhhiye Bölüğü, Anadolu Hamidiye Tabyası’nda bir araba durak yeri kurmuştu. 9. Tümen’in Seyyar Hastanesi de Anadolu yakasında Sarıçalı Köyü’nde büyük bir revir vazifesi görmek üzere yarı aktif bir halde bulunuyordu.

Çanakkale şehir merkezindeki hastaneler şunlardır: Çanakkale Hastanesi, Çanakkale Merkez Hastanesi, Çanakkale Askeri Merkez Hastanesi, Çanakkale Mecruhin Hastanesi, Kale-i Sultaniye (Mevkii Müstahkem) Hastanesi, 350 yataklı Kale-i Sultaniye Mevki Hastanesi, Kızılay Çanakkale Hastanesi. Cepheye Mücavir Anadolu Yakasındaki Sağlık Hizmeti Anadolu yakasında Çanakkale’ye en yakın yerleşim yeri olarak Umurbey’de Mart 1915 başına kadar 200 yataklı hastane mevcuttu.  Aynı yer 18 Mart zaferinden sonra 5. Ordu’nun hastane ihtiyaçlarını karşılamak üzere Gülnihal Vapuru, üç adet 500 yataklı menzil, beş adet 150’şer yataklı harp hastanesi, sıhhiye deposu, 20 kadar uzun yolcu arabalı hasta nakliye kolu Biga’da Ordu Menzil Başhekimliği emrine verilmişti.

500 yataklı üç menzil hastanesi ile 150’şer yataklı iki Harp Hastanesi ve 20 yaylı arabadan oluşmuş Hastane Nakliye Kolu’nu Biga’ya ve yine 150’şer yataklı diğer üç Harp Hastanesi’ni de Lâpseki’ye sevk etmişti. 5’inci Ordu Komutanlığı Sağlık Başkanlığın Ordu Komutanlığına sunduğu raporunda Mayıs ayı toplam yatak sayısı 5050’dir. Dağılımı ise şöyledir:

Gelibolu merkezinin bombardımanı üzerine 300 yataklı hastanenin yarısı Lâpseki’ye taşınmıştır. Geriye kalan 150 yataklı kısım 4 Mayıstaki durumdaki gibidir ve acil vakalar için bırakılmıştır. Karabiga’da ve Lâpseki’de 5’nci Menzil Sıhhiye depoları vardı . Hasta ve yaralıların tahliyesi iptidai yolla sürdürülüyordu. 5’inci Türk Ordusunun sıhhiye kuruluşlarında hasta nakil aracı yoktu. Bu yüzden yaralı ve hastaların muharebe sahası gerisindeki sıhhiye kuruluşlarına veya hastanelere nakilleri için hasta nakliye arabalarından veya erzak, cephane getiren nakliye kollarından faydalanılmaktaydı. Harekât sahası gerisindeki nakliyata, yerli halk da katkıda bulunmuştu.

5’inci Ordunun sağlık kuruluşları, savaşların şiddetlenmesiyle paralel olarak gittikçe takviye edilmiş ve 6 Temmuz 1915 günü aşağıdaki cetvelde gösterilen yatak mevcuduna ulaşılmıştır:

Lâpseki’de 150 yataklı 850 mevcutlu 3 ve 4 No.lu Kızılay Hastanesi, Çardak 150 yataklı 750 mevcutlu 2 No.lu Kızılay Hastanesi, Dimetoka’da 500 yataklı 650 mevcutlu 3 No.lu Menzil Hastanesi, Biga’da 500 yataklı 850 mevcutlu 1 No.lu Menzil Hastanesi, Biga’da 500 yataklı 1000 mevcutlu 2 No.lu Menzil Hastanesi, 150 mevcutlu Karabiga Hastanesi, Karabiga Nokta Tabipliği , 500 mevcutlu Erdek Hastanesi hizmet vermektedir. Her sıhhiye bölüğü, bir araba durak yeri ve bir hafif yaralı toplama yeri açıyordu. Lapseki’de 5 nci Menzil Sıhhiye Deposu, Lapseki Nokta Kumandanlığı 400 mevcutlu Dimetoka/Biga 3 No.lu Menzil Nekahethane, 200 mevcutlu Biga 1 No.lu Menzil Nekahethane, Biga’da 600 mevcutlu Sıhhiye Depo Taburu, Karabiga’da Hasta Nakliye Müfrezesi mevcuttur.

Lâpseki’de 450+400 Yataklı Harp Hastanesi, Çardak’ta 750 Yataklı Harp Hastanesi, Biga’da 1.850 Yataklı Menzil Hastanesi, Dimetoka’da 650 Yataklı Menzil Hastanesi, Karabiga’da 150 Yataklı Mevki Hastanesi, Erdek’te 500 Yataklı Mevki Hastanesi faal durumdadır . Menzil emrindeki sıhhi birliklerden 150’şer yataklı iki harp hastanesi birleştirilip genişletilerek Lâpseki’de 1000 yataklı hastaneye yine 150 yataklı harp hastanesi de 1000 yataklı olarak diğer bir hastaneye dönüştürülmüştür. 500 yataklı iki menzil hastanesi Biga ve 500 yataklı bir diğer menzil hastanesi de Biga civarında Dimetoka’ya kadroları genişletilerek açılmıştır .

Mayıs ayı başında her ihtimale karşı Adapazarı civarında 2000 yataklı grubunun açılması Kızılay’dan istenmiş, Kaptan’ın aldığı emri yanlış anlaması üzerine yaralıları Erdek’e getirmesinden dolayı meydana gelen bu zorunluluk üzerine orada bulunan doktorlar ve halkın yardımıyla, gönderilen bir baştabip nezaretinde 400 yataklı Erdek Menzil Hastanesi de açılıvermiştir.

Bandırmalılar gazada yaralanan gaziler için 200 yataklı bir hastane vücuda getirmişlerdir. Mücavir alandaki sağlık birimleri: Lâpseki Hastanesi, Lâpseki Harp Hastanesi, Lâpseki’deki Halil Paşa Çiftliği’ndeki Hastane, Karabiga
Hastanesi, Karabiga Mevki Hastanesi, Dimatoka Hastanesi, Dimatoka takunyanın 5. Menzil deposu adına Lapseki’ye gönderildiğine dair belge için 3. Menzil Hastanesi, Biga Hastanesi, Biga 1 No.lu Hastanesi, Biga 2 No.lu Hastanesi, Biga 1. Menzil Hastanesi, Bandırma Menzil Hastanesi, Erdek Hastanesi, Erdek Menzil Hastanesi.

5. Ordunun Menzil Müfettişliği de karargâhını Gelibolu’da kurarak kendi emrine verilen kıta ve araçları Ordu’ya menzil sahası olarak tahsis edilen Biga-Lâpseki-Çanakkale ve Ezine-Balıkesir hatları sahalarına iş görecek şekilde yerleştiriyordu.

Çanakkale’nin güneyinde, 9’uncu Sıhhiye Bölüğü, Erenköy ve İntepe Topçu Grupları gerisinde birer araba durak yeri kurmuştu. Mart 1915 başına kadar 50 yataklı Erenköy Hastanesi ve yine Erenköy’de Çanakkale Müstahkem Mevki Komutanlığı bünyesinde 500 Yataklı Seyyar Hastane mevcuttu. Savaş öncesinde Kumkale, 25-100’er yataklı birer revir, Mart 1915 başına kadar 200 yataklı Ezine Hastanesi hazırdı.

24. Fırka’ya bağlı Sarıçalı ve Pınarbaşı Hastaneleri, Dümrek’te 200 Yataklı Harp Hastanesi, Dümrek’te 150 yataklı, 200 mevcutlu 3 No.lu Kızılay Hastanesi, Ezine’de 200 Yataklı Mevki Hastanesi, 500 yataklı Ezine hastanesi faaldi. Ordu Komutanlığına sunulan raporda Mayıs ayında Ezine hastanesinde 500 yatak hizmette idi.

9’uncu Sıhhiye Bölüğü, Dardanos Topçu Grubu gerisinde birer araba durak yeri kurmuştu. İstanbul’da Sağlık Hizmeti Almanlarla yapılan gizli antlaşmanın peşinden seferberliğin ilanı ile birlikte 5 Ağustos 1914 tarihli Harbiye Nezareti Sıhhiye Dairesi’nden Menzil Müfettişi Umumiliğine gönderilen yazıda, “İstanbul mevcut 10.000 yatak kapasiteli hastanelerin 7.000 yataklı bölümünün Ordu tarafından, geri kalan 3.000 yataklı bölümün de Kızılay tarafından idare edilmesi; sevkıyat iskelelerinin Ayastefenos, Tekirdağ, Gelibolu ve Çanakkale olması kararlaştırılmıştır. Yaralılar İstanbul’da Gülhane’ye, buradan da Kızılay tarafından kiralanacak arabalar ile hastanelere sevk edilecektir. Yaralıların cepheden sevki için de Kızılay’a iki vapur verileceği” bildirilmiştir.

Başkent İstanbul’da Genelkurmay Başkanlığı Genel Karargâh Sahra Sıhhiye Genel Müfettişliği , Kızılay Genel Merkezi’ne Çanakkale’den gelecek yaralılar için yeni hastanelerin açılması gerektiğini bildirince, Kızılay olağanüstü çabalar göstererek, cepheden gelen yaralılar Galatasaray Mekteb-i Sultani’ye ve Daruşşafaka’ya yerleştirilip bakımlarına başlanmıştır.

Tanin’de, “Evvelki akşamdan beri mecruh gazilerimiz kafile kafile Çanakkale’den İstanbul’a geliyorlardı. Dün kahraman gazilerimizi ziyaret maksadıyla muharrirlerimizden bazıları muhtelif hastaneleri dolaştılar” haberine yer verildi. Nitekim Çanakkale hareket alanında, 25 Nisan 1915 tarihiyle 1 Temmuz 1915 tarihleri arasında aşağıda sayıları mevcut hasta ve yaralılar Akbaş ve Ağadere Sevkiyat Hastanelerinden, Yarımada’dan geri menzil ve vatan hastanelerine Nisan ayında 25.067 yaralı, 207 hasta; Mayıs ayında 16.298 yaralı, 1.192 hasta; Haziran ayında 15.031 yaralı, 959 hasta; toplam 56.394 yaralı, 2.358 hasta sevk edilmiştir.

İstanbul’da hizmet veren sağlık teşekkülleri: Alemdağ Sultan Çiftliği Hastanesi, Beyoğlu Ağahamamı Mecruhin Hastanesi, Alman Hastanesi, Alman Salib-i Ahmer Hastanesi, Amerikan Salib-i Ahmer Fransız Hastanesi, Askeri Baytar Mektebi Hastanesi, Ayastefenos Hastanesi (500 yataklı) 188 Bahriye Merkez Hastanesi, Bakırköy Gaziler Hastanesi, Beyoğlu Sultanisi Hastanesi (500 Hilal-i Ahmer Cemiyeti, kiraladığı bu hususi arabalara toplam 1.600 lira ödemiştir.

Beyoğlu Hastanesi (500 yataklı) , Beylerbeyi Hastanesi, Beylerbeyi Beden Terbiyesi Mektebi Hastanesi, Cağaloğlu Hastanesi (500 yataklı) , Cerrahpaşa Hastanesi194, Çapa Mecruhin Hastanesi, Darülfünun Hastanesi (Zeynep Hanım Hastanesi), Darulmuallimin Hastanesi, Darüşşafaka Hastanesi (500 yataklı) , Davutpaşa Hastanesi, Davutpaşa Kışlası Hastanesi, Defterdar Hastanesi, Dersaadet Galata Hastanesi (500 yataklı) , Gureba-yı Müslimin Hastanesi, Ermeni Katolik Surp Agop Hastanesi, Fenerbahçe Mevki Hastanesi, Feriköy
Mecruhin Hastanesi, Gülhane Ağır Yaralı Hastanesi (400 yataklı), Gülhane Tababet-i Askeriye Nafizan Mektebi Hastanesi , Gümüşsuyu Kışlası Donanımlı Ağır Yaralı Hastanesi (300 yataklı) , Hadımköy Hastanesi204, Hapishane-i Umumi Hastanesi, Haydarpaşa Ağır Yaralı Hastanesi (1.000 yataklı) , Haydarpaşa Yel Değirmeni Hastanesi, Haydarpaşa Züafa ve Mecruhin Sevk Komisyonu Hastanesi, Hasköy Hastanesi, İstanbul Mecruhin Hastanesi, İstanbul Sultanisi Hastanesi (300), Kabataş Mekteb-i İdadisi Hastanesi (250 yataklı), Kadırga Hastanesi (250 yataklı) , Kuleli Mektebi Hastanesi (1.000 yataklı), Maçka Hastanesi (600 yataklı), Makriköy (Bakırköy) Gaziler Hastanesi, Jandarma Mektebi Hastanesi (200 yataklı) , Maltepe Küçük Zabit Endaht Mektebi Hastanesi (300 yataklı) 214, Maltepe Hastanesi (1.000 yataklı) , Maluller Yurdu Fizik Tedavi Hastanesi, Mekteb-i Harbiye Hastanesi (1000 yataklı) , Mekteb-i Harbiye Mecruhin Hastanesi, Moda Mecruhin-i Guzat (Gaziler) Hastanesi 218, Moda Şifa Yurdu Hastanesi, Mülkiye-i Baytar Mektebi Hastanesi (250 yataklı), Mühendis Mekteb-i Alisi Hastanesi, Numune İstihkam Taburu Hastanesi (450 yataklı) , Pangaltı Hastanesi, Saint Jozef Alman Hastanesi, Sarayburnu Hastanesi (250 yataklı) 223 Selimiye Kıúlası Hastanesi (1.000 yataklı) , Şehremaneti Çapa Mecruhin Hastanesi, Şehremaneti Hastanesi, Şehremaneti Mecruhin Askeri Hastanesi, Şehremaneti Haseki Nisa Hastanesi, Şehremaneti Şişli Etfal Hastanesi, Şehit Muhtarbey Hastanesi, Şişli hastanesi Kadıköy Moda (300 yataklı) Taksim Hastanesi (500 yataklı) , Taksim Hafif Yaralı Amerikan Salib-i Ahmer Hastanesi, Tıp Fakültesi Ağır Yaralı Hastanesi (400 yataklı) , Taşkışla Hastanesi (1.000 yataklı), Topçu Mektebi Hastanesi (Topçu Kışlası Hastanesi), Tuzla Hastanesi (400 yataklı) Üsküdar Zeynep Kamil Hastanesi, Vefa Hastanesi (150 yataklı) , Yedikule Ermeni Hastanesi, Yedikule Rum Hastanesi, Yenibahçe Valide Sultan Hastanesi, Yeniköy Hastanesi, Yeniköy Hastanesi Nekahethanesi, Yıldız Hastanesi (400 yataklı) ,  Zeytinburnu İmalat-ı Harbiye Hastanesi (150 yataklı). Alemdağ Sultan Çiftliği Hastanesi Başhekimi Dr. Nureddin Ali Bey; İstanbul Mecruhin Hastanesi Başhekimi Dr. Rüştü (Çapçı) Bey; Maluller Yurdu Fizik Tedavi Hastanesi Başhekimi Dr. Remzi (Gönenç) Bey; Aişe Lütfü Hanımefendi tarafından kurulmuş olan Moda Mecruhini Guzat (Gaziler) Hastanesi Başhekimi Dr. Galip (Geriş) Bey; Rus Hastanesi iken hükümetçe el konulup menzil hastanesi olarak hazırlanmış olan Pangaltı Hastanesi Başhekimi Dr. Yüzbaşı Şükrü Derviş Bey, Haydarpaşa Askeri Hastanesine bağlı olarak faaliyet göstermiş olan Üsküdar Zeynep Kamil Hastanesi Başhekimi Dr. Necmeddin Rifat (Yarar) Bey, Şişli Etfal Hastanesi Sertabibi Şevket Bey, Yeniköy Hastanesi Başhekimi Dr. Sait Cemil Bey’dir. Darülfünun Hastanesi (Zeynep Hanım Hastanesi), Zeynep Hanım Konağı’nda hizmet vermiş olup, doktorlardan ikisi Dr. Behçet Sabit (Erduran) Bey ve Dr. Safi Beylerdir.

Bugün de askeri hastane olarak kullanılmakta olan Gümüşsuyu Kışlası Donanımlı Ağır Yaralı Hastanesi’nde Müttefik Devlet Hekimlerinden Alman Askeri Heyeti Başhekimi Stabsarzt Kolmer, Dr. Petris ve Dr. Layka bu hastanede görev yapmıştır. Moda Şifa Yurdu Hastanesi, Avusturyalı doktorlar tarafından işletilmiştir.

Darulmuallimin Hastanesi, Moda’da Darulmuallimin (Öğretmen Okulu) binasında; Haydarpaşa Yel Değirmeni Hastanesi, Rum Cemaate ait erkek ve kız mekteplerinde; Mekteb-i Harbiye Mecruhin Hastanesi, Mekteb-i Harbiye binasında; Selimi-ye Hastanesi, Selimiye Kıúlası’nın deniz cephesinde, Şehremaneti Çapa Mecruhin Hastanesi, Eski
Darulmuallimat (Kız Öğretmen Okulu) bugünkü Anadolu Öğretmen binasında, Taksim Hafif Yaralı Amerikan Salib-i Ahmer Hastanesi, Amerikan Salib-i Ahmer başkanlığında bugünkü Fransız konsolosluk binasında, Taşkışla Hastanesi, bugünkü Taşkışla Mimarlık Fakültesi’nde faaliyet göstermiştir.

Ayrıca tüm yatak tefrişi hazır olduğu halde şu hastaneler hizmete açılmamıştır: Mühendishane ve Hendese-i Mülkiye Hastanesi (500 yataklı), Tıp Fakültesi Hastanesi (700 yataklı), Taşkışla Hastanesi (1.000), Kondüktör Mektebi Hastanesi (100 yataklı), Darülfünun Hastanesi (500 yataklı), Beylerbeyi Beden Terbiyesi Mektebi Hastanesi
(200 yataklı), Alman Kızılhaçı yönetimine devredilmiş Haydarpaşa Süvari Tatbikat Hastanesi (300 yataklı).

Ordu tarafından Heybeliada Askeri Senatoryumu ve Adalar Rum Eytamhanesi (Yetimhane) nekahethane faal durumdadır .

Kızılay Hastaneleri: Kızılay Hastanesi, Kızılay Merkez Hastanesi, Kızılay Bahriye Merkez Hastanesi, Kızılay Beyoğlu Mekteb-i Sultani Hastanesi (Galatasaray Harp Hastanesi) (1500 yataklı) , Kızılay Beyoğlu Hastanesi, Kızılay Cağaloğlu Hastanesi (476 yataklı) , Kızılay Çapa Mecruhin-i Askeriye Hastanesi, Kızılay Galata (Saint Benoit) Hastanesi (400 yataklı) , Kızılay Daruşşafaka Hastanesi, Kızılay Daruşşifa Hastanesi (400 yataklı), Kızılay Gümüşsuyu Hastanesi, Kızılay İplikhane (Eyüp Sultan) Hastanesi, Kızılay Harbiye Mektebi Hastanesi , Kızılay Galata Hastanesi, Kızılay İstihlak-i Millî Hanımlar Cemiyeti Hastanesi, Kızılay øtalyan Eytam Hastanesi , Kızılay Kadırga Hastanesi (230 yataklı) , Kızılay Karaköy Mecruhin Hastanesi, Kızılay Mülkiye Baytar Mektebi Hastanesi , Kızılay Musevi Or-Ahaim / Ora-Ahyam / Varahaym Hastanesi, Kızılay Pangaltı Menzil Hastanesi , Kızılay Rami Gaziler Hastanesi, Kızılay Şişli Etfal Hastanesi , Kızılay Şehremaneti Çapa Hastanesi , Kızılay Taksim /Beyoğlu (Zapyon) Hastanesi, Kızılay Kızılay Taşkışla Hastanesi, Kızılay Topçu Mektebi Hastanesi , Kızılay Tıp Fakültesi Mecruhin Hastanesi (1500 yataklı) , Haydarpaşa’da Tıp Fakültesi Hastanesi’ndedir.

Kızılay Cağaloğlu Hastanesi, İnas (Kız) Sultaniyesi (Cağaloğlu Lise Binası)’nde tesisi edilmiştir. Dr. Derviş, Operatör Robert, Dr. Şerafeddin Mustafa, Dr. Settar, Dr. İsmail Hakkı, Dr. Binbaşı Cavit (Aran); Kızılay Galata (Saint Benoit) Hastanesi, Dr. Mehmet Ali, Operatör Halit Şazi (Kösemihal), Dr Sait Cemil, Dr. Ahmet Şevket, Dr.
Mehmet Ali, Dr. Nail (Sert), Dr. Mehmet Ali (Hilal-i Ahmer Cemiyeti Merkezi Umumi azalarındandır) ve Kızılay İstihlak-i Millî Hanımlar Cemiyeti Hastanesi, Divanyolu’nda Hilal-i Ahmer Cemiyeti tarafından açılmıştır.

Haydarpaşa iskelesine getirilen yaralıların işlem ve sevklerini Haydarpaşa Hastanesi yetkilileri yaparken, 29 Ağustos 1915 tarihli Mekteb-i Tıbbiye-i Askeriye Müdüriyeti’nden Sıhhiye Müfettişliği’ne gönderilen belgede “Haydarpaşa istasyonu ve iskelesinde yaralı, hasta ve zuafa sevkıyatının günden güne artarak, günlük ortalama 200 ile arasında olması ve gelen yaralı ve hasta erlerin günlük masraflarının hesabı ve tesviyelerinin muntazam bir şekilde yapılması için Haydarpaşa’da ‘Sevk-i Mecruhin ve Zuafa Komisyonu’ kurulması iktiza edecektir.”

Yaralı vapurları birbirini takip etmekte olduğundan, bir süre sonra Kadırga Veladethanesi (Doğumevi), Cağaloğlu İnas Sultanisi  Taksim’de Zapyon Lisesi’nde kuruldu. Operatör Dr. Papadopulus,Operatör Nazaretyen, Operatör Binbaşı Selahaddin, Dr. Yarbay Saim, Dr. Enver, Dr. Suphi, Dr. Sedat, Dr. Nafiz, Dr. Bahaeddin, Dr. Makridi, Dr. Sahak, Dr. Kılaiditi. 400 yataklıdır, Darülfünun Tıp Fakültesi gibi pek çok mekân Kızılay Hastanesi haline getirildi. Böylece 5.500 yataklı 7 hastane açılmış, muharebe sürecinde de toplam 19.443 yaralı tedavi edilmiştir. Bu hastanelerden Tıp Fakültesi; on yedi ay, Beyoğlu; on altı ay, Taksim; on iki ay Galata; yedi ay, Cağaloğlu; altı ay, Kadırga; on ay ve Darüşşafaka; on ay faaliyette bulunmuştur.

Ayrıca Çanakkale yaralıları için Gelibolu’da yeni bir sağlık teşkilatı ve hastanesi kuruldu. Savaş kurallarını ihlal edip bombalar yağdırılan ilgili hastane, Şarköy ve Tekirdağ’a nakledilmek zorunda kalınmıştır. Tedavileri uzun sürecek yaralılar İstanbul’a Gülhane’ye, hastalar da kısmen de İstanbul’a nakledilmek suretiyle; Çanakkale ve Boğaz bölgesindeki hastaneler daima yeni yaralı ve hastaları kabule hazır olması için boş yer ve yatakla hazır halde bulunduruluyordu. Sevk edilen bütün yaralıların üzerlerinde ‘hüviyet varakası’ şart olmasına rağmen buna itina gösterilmediği, bu varakanın çoğu yaralının üzerinde bulunmadığı, yolda Şahadeti, hastanede ifadesi alınamaz durumda olmaları halinde hüviyeti meçhul kalması yüzünden Şehit ailelerinin de mağdur olacağı düŞünülerek bu konuda hassas davranılması sıkı sıkı tenbih edilmiştir.

Buralarda toplanan yaralıların gerekli tedavileri için her tedbirin alınması sağlanmış; nakledilmesi imkanı her fırsat ve araçtan yararlanılarak (İstanbul’dan ihtiyat kuvvetleri ve levazımat getiren gemiler dahil) geri menzil ve vatan hastanelerine sürekli şekilde gönderilmişlerdir.

Hasta ve yaralıların sürekli İstanbul’a tahliyesi karşısında, İstanbul hastaneleri tamamen dolmuştu. Beliren ihtiyacı gidermek için şehrin muhtelif yerlerinde Ordu ve Kızılay yardımı ile –Balkan savaşlarında olduğu gibi– resmi ve özel okul, resmi kurum ve binalar hastane haline sokulmuştur.

Öğrencileri cephelere sevk edilen Gülhane ile Tıp Fakültesi, eğitim çalışmalarını kısarak birer yardımcı harp hastanesi olmuşlardır. Ağır Yaralı Hastaneleri adı verilen bu kurumların başında, Fakülte’de Ziya Nuri (Birgi) Paşa ile muavini Ali Haydar Bey; Gülhane’de Doktor Zelling bulunuyordu.

Bu hastanelerde hizmette, yardımcı olarak görevlendirilen Tıbbiye öğrencileri ile fahri hastabakıcı hemşirelerin gayretleri çok büyüktür. Sabah gazetesi, hastabakıcılık kurslarında eğitim görenler ile Balkan Harpleri’nden dolayı deneyimli hanımların başvuruda bulunmaları konulu bir ilana yer vermiştir. Müracaat edenler çok kısa
sürede hastanelere tayin edilmişlerdir. Öte yandan Kızılhaç kurumları tarafından da hastaneler açılmıştır.

Avusturya, İtalya Kızılhaçı, Alman ve İtalyan hastaneleri Ordu emrine tahsil edilmiş, Amerikan Kızılhaçı
tarafından açılan İngiliz hastanesi ile Dr. Şagol, ve Dr. Haner, Ali Turhan, Hüseyin Avni Beylerin görevlendirildikleri Taksim Fransız hastanesinde Dr. De La Comb’ın idaresinde hizmete sokulmuştur. De La Comb, Fransız Elçiliği’nin ‘Sağlık İşleri Delegesi’ idi. Savaş süresince Türkiye’de kalmış, bu çalışmalarına karşılık liyakat madalyası ile taltif edilmişti.

Müttefik Devlet Hekimlerinden Alman Askeri Heyeti Başhekimi Stabsarzt Kolmer, Dr. Petris, Dr. Layka Gümüşsuyu Hastanesi’nde; Dr. Peter Oberarzt Tucht Bigalı Hastanesi’nde; Dr. Tomer İzmir Menzil Hastanesi’nde; Dr. Braun, 5. Ordu Tıbbi Müfettiúliği’nde ve Stabsarzt Karlof 16 Numaralı Menzil Hastanesi’nde görev almışlardır.

Alman doktorlardan gönüllü çalışmak için 5’nci Ordu Sıhhiye Başkanlığı’na müracaat eden Dr. Fredlander’a 2 Eylül 1915’te olumlu cevap verilmiştir. Müdafaa-i Milliye Cemiyeti Merkez Şubesi himayesinde Şehit Muhtar Bey Hastanesi’nde dört doktor, bir eczacı ve bir kâtipten oluşan bir Alman sağlık grubu istihdam edilmiş ve harp madalyası ile de ödüllendirilmişlerdir. Zeynep Kamil Hastanesi’nde Alman Dr. Neralman Ishaim, Dr. Chevallier Voltaire, Dr. Ribschar Fufi beylerden oluşan sağlık grubu istihdam edilmiştir. Şehremaneti Çapa Mecruhin Hastanesi’nde Macar Kızılhaç grubu hizmet yapmıştır .

Mart 1916’da İstanbul’daki hastanelerin doluluk oranı son derece yüksektir. Bu sebeple 5’nci Ordu Sıhhiye Reisi’nden Menzil Sertebabeti’ne gönderilen yazıda İstanbul hastanelerinde boş yatak olmadığı beyanla yaralı ve hastaların diğer yerlere gönderilmesi istenmiştir.

Çanakkale Eceabat ilçesindeki Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Park Müdürlüğü Kütüphanesi’nde ilgili müdürlüğün İstanbul’daki ‘Şehitlikleri İmar Vakfı İdare Müdürlüğü’nden Edirnekapı Şehitliği’nde metfun Çanakkale Şehitlerinin isimlerini talep eden bir yazıya cevaben gönderilen dosya mevcuttur.

Tasvir-i Efkar gazetesi, Çanakkale Şehitlerinin büyük bir kısmının Edirnekapı Şehitliği’ne defnedildiğinden ve yakın bir alana ayrı bir Şehitliğin yapımı ile ilgili –daha sonra gerçekleşememiş– bir projeden bahsetmektedir.

Tanin gazetesi, 11 Kasım 1915 tarihli nüshasında Suriye İlmi Heyeti’nin Edirnekapı Şehitliği’nde metfun Çanakkale Şehitlerini ziyaret ettikleri haberini okuyucuları ile paylaşmıştır. Anadolu Yakasındaki hastanelerde vefat eden Çanakkale Şehitleri Karacaahmet Kabristanı’na defnedilmiştir.

Hastabakıcılık Hizmeti

Kızılay Beyoğlu Hastanesi’nde 49, Kızılay Taksim Hastanesi’nde 25, Kızılay Daruşşafaka Hastanesi’nde 22, Kızılay Galata Hastanesi’nde 23, Kızılay Cağaloğlu Hastanesi’nde 27, Kızılay Kadırga Hastanesi’nde 22, Kızılay Tıp Fakültesi Hastanesi’nde 22, Bahriye Merkez Hastanesi’nde 13, Pangaltı Menzil Hastanesi’nde 7, Mülkiye Baytar
Mektebi Hastanesi’nde 2, Şişli Etfal Hastanesi’nde 6, Harbiye Mektebi Hastanesi’nde 6, İstihlak-ı Milli Kadınlar Cemiyeti Hastanesi’nde 16, Musevi Hastanesi’nde 3, Topçu Mektebi Hastanesi’nde 2, Şehremaneti Çapa Hastanesi’nde 5, Ağa Camii Mecruhin Hastanesi’nde 18, Maçka Hastanesi’nde 3, İtalyan Eytamhanesi’nde 2, Taşkışla Hastanesi’nde 3, Gümüşsuyu Hastanesi’nde 2 olmak üzere toplam 284 hastabakıcı görevlendirilmiştir.

Gönüllü olarak hastabakıcılık yapan hanımlardan Dava Vekili Akif bey’in zevcesi Sahire Hanım, kerimesi Atiyye Hanımefendiler, tüccardan Rıza Derviş Bey’in zevcesi Mevhibe Hanım, tüccardan Şinasi Bey’in zevcesi Celadet Hanım, tüccardan Kemal Derviş Bey’in zevcesi Emine Hanım, tüccardan Hidayet Derviş Bey’in zevcesi Hafiza Hanım, Veli Efendi’nin kerimesi Rukiye Hanım, Nazmi Efendi’nin kerimesi Sabiha Hanımefendilere ve Feriköy Hastanesinde gönüllü çalışan birçok hanıma madalya verilmiştir.

Cephenin kuzeyindeki lojistik hizmetlerinin koordine edildiği ve hastanelerin faal olduğu Yalova Köyü’nde Kızılay Hastanesi’nde hastabakıcı/hemşire olarak görev yapan ve 5’nci Ordu Sıhhiye Reis Muavini Dr. Ragıp Bey’in eşi olan Erika Hanımefendi görev başında iken hastanenin düşman uçakları tarafından bombalanması sırasında
hayatını kaybetmiştir (17 Aralık 1915).

Hilâl-i Ahmer yıllığında Kadırga hastanesinde görev yapan hastabakıcıların isimleri şu şekilde sıralanmaktadır: “Madam Herman, Madam Rozan, Prenses Oblonski, Matmazel Rayatnoren, Madam Roşeden, Madam Elenihrıstodolu, Rusyalı Amgalisov Binti Mehmed Zeki Kamilof, Meryem Binti İsmail Yabukov, Meryem Rahmetullah Pataşov, Rukiye Binti Mehmet Zarif Panov, Zahire Hanım, Rukiye Hanım, Fatma Suzan Hanım, Ayşe Sıdıka Hanım, Hatice Hanım. Hastanenin Baştabibi İsmail Derviş, Operatörü Atıf Beylerdi.

Padişah V. Mehmet Reúat tarafından 2 Kasım 1912 tarihinde yaptırılan Şevkiye Hastanesi (Sarayı Hümayun Hastanesi de denilmektedir) sağlık personeli isimlerine ilişkindir. Diğer hastanelere göre oldukça fazla sağlık personelinin görev yaptığı bu hastanede gönüllü olarak hastabakıcılık yapanların isimleri şunlardır:

“Matmazel Brendizi (Gündüz ve gece hizmet etmişti), Madam Yusuf Razi (Yalnız gündüzleri hizmet etmiştir), Madam Taytas Efendi (Yalnız gündüzleri hizmet etmiştir), Madam Avlambiyus Efendi (Yalnız gündüzleri hizmet etmiştir), Matmazel Gözenberg Efendi (Yalnız gündüzleri hizmet etmiştir), Matmazel Leylâ Donza Efendi (yalnız gündüzleri hizmet etmiştir), Matmazel Rozantal (yalnız gündüzleri hizmet etmiştir)”.

Cepheye Geri Dönüş

Tedavileri yapılan yaralıların bir kısmı Dersaadet Misafirhanesi’nden cepheye nakledilmişlerdir (11 Temmuz 1915). 14 Temmuz 1915 günü Paşabahçe Vapuru ile iyileşen erlerden bir grup cepheye gönderilmiştir. Aynı tarihlerde tedavisi tamamlanan 83 asker Şam Vapuru ve Şirket-i Hayriye’nin 62 numaralı vapuru ile 66 asker ile 16 Temmuz 1915 tarihinde de 61 asker cepheye sevk edilmiştir.

Çeşitli tarihlerde Çanakkale muharebelerinde yaralanan subayların tedavi için İstanbul hastanelerine gönderilmiştir. Ayrıca yaralı subaylardan bir kısmı yurt dışında tedavi ettirilmiş ve tedavileri devam edenlerle ilgili bilgiler heyete başkanlık eden görevliler tarafından bildirilmiştir.

Harp Mecmuası’nda sayfanın baştan üçte birini kapsayacak şekilde, lüks bir ortamda 25 kişinin ayakta ve oturarak boy gösterdiği fotoğraf karesinin alt kısmında “Almanya kaplıcalarında tedavide mecruh zabitlerimiz (yaralı subaylarımız), Alman ve Avusturya zabitleriyle muhasebeleri (sohbetleri).” Yan kısımda da Türk subayların isimleri
verilmektedir: “Mülazım-ı Evvel Nazım Efendi, Yüzbaşı Hikmet Efendi, Dr. Alaeddin Efendi, Yüzbaşı Mehmet Efendi, Dr. Şükrü Bey, Mülazım-ı Evvel Ömer Vehbi Efendi, Yüzbaşı Bedri Efendi, Kaymakam (Yarbay) Servet Bey, Mülazım Şevket Efendi, Dr. İhsan Arif Bey”.

Şarköy Kızılay Hastanesi Baştabibi Talha Yusuf Bey “Dün ilave edilen 100 yatağın hepsine mecruh alınmıú ve bundan dolayı mecruh sayısı 259 olup 24 neferin taburcu edilip kıtalarına gönderildiğini ve 41 boş yatağın olduğunu” bildiriyor

Ege Bölgesi ve Diğer Bölgelerde Sağlık Hizmeti

Haziran ayında Bandırma İzmir demiryolu üzerindeki 4. Kolordu Asker Alma Reisliği emrinde tesis edilen Balıkesir, Kırkağaç, Soma ve Manisa Harp Hastaneleri de 5. Ordu hasta ve yaralılarına tahsis edilmiştir. Müttefik Devlet Hekimlerinden Alman Dr. Tomer İzmir Menzil Hastanesi’nde görev yapmıştır.

Ulaşım kolaylığı sebebiyle Tekirdağ ve İstanbul, yaralı ve hasta sevkinde en önde gelen sağlık hizmet merkezlerindendi. Temmuz ve Ağustos muharebelerinde artık İstanbul hasta kabul edemez bir doluluğa
ulaşınca Sahra Sıhhiye Müfettiú-i Umumisi’nin “İstanbul’a başka yaralı ve hasta gönderilmemesi” emri üzerini cephenin güneyindeki illere sevkıyat başlamıştır .

Sahra Sıhhiye Müfettiş-i Umumiliği’nden 5’nci Ordu Menzil Müfettişliği’ne 11 Aralık 1915 tarihli gelen telgrafla Asya Grubu’ndaki yaralı ve hastaların İzmir ve Manisa’ya sevki için İzmir ve Manisa hastanelerine gerekli emirlerin verildiği belirtilerek hastaların tren istasyonlarına süratle gönderilmesi istenmiştir. Tuzla, Hereke, İzmit, Eskişehir ve Konya’ya kadar uzanan yurt içi sağlık kurullarıyla birlikte, İstanbul Komutanlığı Başhekimliği’ne
bağlı olarak faaliyeti planlanmıştı .

28 Temmuz 1915 günü tüm 5’nci Ordu personel mevcudu 250.818 olduğuna göre mevcut hastanelerdeki yatak toplamı, ordu mevcudunun % 4,7 sine ulaşmıştı. 14 Temmuz 1915 gününe kadar yeniden açılan veya genişletilen hastanelerle tümenlerin sıhhiye bölükleri ve seyyar hastanelerinin durumu şöyle olmuştur.

Bu suretle harbin sonlarına doğru 5’inci Menzil Müfettişliğine bağlı hastanelerle 5’inci Orduya bağlı birliklerin elinde bulunan hastanelerin yatak mevcudu artmış; ordu mevcudunun % 7,5’e çıkarılabilmişti. Buna rağmen yapılan çarpışmalarda meydana gelen yaralıların yatırılmasında güçlük çekilmekteydi. Nitekim 5’inci Ordunun Kuzey ve Güney Gruplarında meydana gelen çarpışmalar sırasında günde 3.000 ve hatta 4.000 yaralı vakası olmuş, bunların bakımı ve yatırılması için, ilk müdahalelerinden sonra memleket içi hastanelere sevkleri gerekmiştir.

Temmuz ve Ağustos aylarında Akbaş ve Ağaderesi Sevkıyat Hastaneleri vasıtasıyla vatan ve menzil hastanelerine yollanan yaralı, hasta ve hava değişimi adedi şöyledir: (Bu rakama Yarımada’daki Bayırköy, Galataköy ve Gelibolu Hastanelerine yapılan sevkıyat dâhil değildir.) Sahra Sıhhiye Genel Müfettişliğinden, İstanbul’a hasta gönderilmemesi hususunda verilen emir üzerine memleketlerine gidebilecek zuafayı raporla hava değişimi vererek yollama işlemi de cephede çalışan doktorların görevlerindendi. Geriye sevk edilen hastalar yalnız ordu menzil hastanelerine sevk edilmişlerdi.

Eylül, Ekim ve Kasım ayları nispeten sakin ve yalnız sınırlı siper ve mevzi muharebeleri ile geçmiştir. Bu sükunet döneminde iki taraf siperlerinin bir çok yerlerde birbirine birkaç metre kadar yakın olmasından dolayı çoğu el bombalarıyla olmak üzere günde 200-300 yaralanma meydana geliyordu. Hasta sayısı ise bir yandan iaşenin
günden güne bozulmasından, diğer yandan aylarca siper içinde kalmaktan ve diğer taraftan elbise, çamaşır gibi giysilerin kalmaması, temizleyici maddelerin bulunamaması, kirlilikten korunulamaması yüzünden artıyordu.

1915 yılı başında Sağlık Dairesi Başkanlığı’nın en büyük faaliyeti, hasta ve yaralılarla, İstanbul çevresine yayılan bulaşıcı hastalıklarla mücadele olmuştur. İlk tedbir olarak, Anadolu’dan gelen ikmal erlerinin temizlenmesi ve aşıları yapılmıştır. Bu amaçla İstanbul’un Anadolu yakasındaki Tuzla bölgesinde temizlik tesisleri kurulmuş, ayrıca
mevcut hastanelerin yatak sayıları artırılmıştır .

Nihayet 19/20 Aralık 1915’te kuzey, 8/9 Ocak 1916’da İtilaf birlikleri Yarımada’dan çekilmişlerdir.

Sonuç

Çanakkale Boğazı’nı geçip, mevcut Cihan Harbi’nin Avrupa’daki ağır kış şartlarını hafifletmek ve kısaltmak adına Başkent İstanbul’u devreden çıkarıp Rusya ile birleşerek Mayıs ayında da Almanya’yı doğuda çökertip, hem az zahmetle zafer kazanmak hem de mevcut şöhretlerine şöhret katmak amacındaydılar.

Gelibolu Yarımadası’na amfibi tarzda karaya asker çıkaracaklar; güneyde Alçıtepe, kuzeyde Conkbayırı zirvelerini ele geçirip, Kilitbahir platosunu tutarak Türk sahil savunma toplarını etkisiz hale getirecekler, deniz mayınlarını temizleyip Boğaz önünde bekleyen Birleşik Filo’ya yol açıp, hedeflerine doğru emin adımlarla yürüyeceklerdi.

Her iki hesapları da geri tepti. Muharebeler boyunca 100.000’in üzerindeki yaralı ve hastanın tedavisi meselesi mevcut çalışmanın özünü teşkil etti. Üç farklı arşiv ile Kızılay’a ait veriler ve askeri eserler en büyük malzemeyi oluşturdu. Buna rağmen çalışma eldeki malzemenin kifayetsizliği nedeni ile pek çok yönden eksiklik arz etmektedir. Belki kullanılan bilgi ve belgeler için sadece ‘gündem belirleme’ uğraşısı denilebilir.

Sırasıyla Çanakkale cephesinde yaralanma ve hastalıklardan, sağlık kuruluşlarından, yaralı ve hasta nakliyatından, cepheye mücavir Rumeli, Anadolu yakasında, İstanbul’da, Marmara, Ege ve diğer bölgelerdeki sağlık ve hastabakıcılık hizmetlerinden bahsedilecektir. Cephede, yakın ve uzak hastanelerde ağır ve hassas bir hizmeti
büyük bir özveriyle yürütmüş olan doktor, hemşire, hastabakıcı ve tezkerecilerin oluşturduğu sağlık hizmeti kadrosunu, bu savaşın adsız ve iddiasız kahramanlarını, yeni nesillere aktarmak bu çalışmanın temel hedeflerinden biridir.

Tahaffuzhanelerde olduğu gibi aşı uygulamalarına cephede de devam edilmiştir. ‘Harp paketi’ndeki malzemelerle yapılan ilk müdahalenin ardından sıhhiyecilerin yardımıyla ateş hattının hemen gerisinde bulunan korunaklı ‘yaralı yuvaları’na götürülür; yarasının derecesine göre karar verilerek işlemin ikinci aşamasına geçilir.

Daha ileri tedavi gerektiren yaralılar ise hasta nakil ve asker/mühimmat taşıyan gemileri ile civar bölge ve İstanbul
hastanelerine aktarılmaya çalışılmıştır. ‘Nekahethaneler’de, sıcak muharebede bir hafta çarpışıp hayatta kalan Mehmetçik, buralara getirilerek en az bir, bir buçuk ay eğlendirilerek, sağlık kontrollerinden geçirilerek, sonunda bedensel ve psikolojik olarak sağlığına kavuşanlar görev yerlerine gönderilmişlerdir.

Yaralanmaların büyük bir kısmı baş, göğüs, kol ve bacakta olmaktadır; bunların çoğu da bomba, şarapnel veya piyade mermilerinden meydana gelmektedir. Süngü yaralarına ise çok az rastlanmaktadır. Vücutta oluşan yanıklar ve eldeki yaralanmalar da çoktu.

Birliklerin zeminlik ve siperlerdeki olumsuz şartlar karşısındaki mücadelesi, uykusuzluk, aşırı yorgunluk dâhil, psikolojik sarsıntı geçirmesine neden olabiliyordu. Cephede sıtma, tifus, tifo, dizanteri, kolera, iskorbüt gibi vakalarla mücadeleye her zaman devam ediliyordu.

Kurşunun çıkartılması veya şarapnel parçalarının temizlenmesi gibi yüzeysel yaralarla çok sık karşılaşılmaktadır. Kafa yaralanmaları, kimi zaman karın ve göğüs yaralanmalarından daha kolay iyileşebiliyordu. Göğüs yaralanmalarına pek dokunulmuyordu. En akla yatkın yöntem, yaralıyı kendi haline bırakmaktı. Karın yaralanmaları yüzünden çok fazla kayıp yaşandı. Kol ve bacakların kesilmesinde de çoğu zaman kangren olma tehlikesi vardı.

Cephedeki sağlık teşekkülleri, 18 Mart zaferine sahil savunması bölgesi ve denize mücavir alandaki sargı yerleri ve mevcut hastanelerden ibaretti. Karadaki muharebelerin uzayacağı kesinleşince sistem ona göre tanzim edildi.

Cephedeki yaralıların ve hastaların tedavilerinin yanında, cephenin kuzeyine doğru Behramlı, Kilitbahir, Eceabat, Bigalı, Kocadere, Küçük Anafartalar, Büyük Anafartalar, Akbaş, Yalova, Ilgardere, Turúun, Galata, Karainebeyli, Gelibolu, Bergos, Bolayır, Evreúe, Uzunköprü, Şarköy Eriklice, Mürefte, Malkara, Tekirdağ, Kırklareli, Edirne gibi köy, kasaba ve vilayetlerdeki hastanelerde; İstanbul hastanelerinin yaklaşık tamamına yakını, Anadolu yakasında Çanakkale ve kuzeyinde Lâpseki, Karabiga, Biga, Dimetoka, Erdek, Bandırma, Mudanya, Adapazarı, İzmit; Çanakkale güneyindeki Erenköy, Pınarbaşı, Ezine, Edremit, Ayvalık, Balıkesir, Soma, Menemen, İzmir; Akhisar, Ankara, Afyonkarahisar, Adana, Antalya, Burdur, Dinar, Konya, Milas, Söke, Tokat gibi diğer birçok kasaba ve vilayetler gazilere sağlık hizmetleri konusunda her türlü imkânlarını seferber etmişlerdir.

Cephede ve cephe dışında hizmet veren tedavi amaçlı merkezler beş ciltlik Milli Savunma Bakanlığı ‘Şehitlerimiz’ adlı kitabından teker teker taranarak aktarılmıştır. “Deniz araçları, yaralı ve hasta nakli” ayrı başlık altında işlenmiştir. Yaralı taşıyan gemilerde şehit sayısı arttığında uygun bir iskeleye yanaşılıp şehitler ilgililere teslimden sonra yola devam ediliyor olması da ilginç bir detaydır. Cepheye en yakın istasyon Uzunköprü tren istasyonu olduğu için bu istasyon deniz ulaşımından sonra büyük bir önem arz etmektedir. Deniz ulaşımından sonra, cepheye 100 km.lik mesafede olsa da ulaşım konusunda vazgeçilemez bir öneme sahiptir. Özellikle İtilaf denizaltılarının büyük tahribatı, Uzunköprü tren istasyonu çok daha önemli hale getirmiştir. İstanbul mevcut 10.000 yatak kapasiteli hastanelerin 7.000 yataklı bölümünün Ordu tarafından, geri kalan 3.000 yataklı bölümün de Kızılay tarafından idare edilmesi; sevkıyat iskelelerinin Ayastefenos, Tekirdağ, Gelibolu ve Çanakkale olması kararlaştırılmıştır.

Ulaşılabilen doktorların isimleri, hastabakıcılık hizmeti, İstanbul’daki definler gibi gündemlere de yer verilmeye çalışılmıştır. Sonuç olarak, Çanakkale’yi geçilmez kılan Mehmetçiğin tedavisi için tüm imkânların seferber edildiğinden bahsetmek, hiç de mübalağalı olmayacaktır.

KAYNAK MAKALE: http://canakkalearastirmalari.comu.edu.tr/images/form/dosya/dosya_545931.pdf

ÇANAKKALE MUHAREBELERİNDE CEPHEDE VE CEPHE DIŞINDA SAĞLIK HİZMETLERİ

Yrd. Doç. Dr. Ahmet ESENKAYA
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Eğitim Fakültesi
Çanakkale Araştırmaları Türk Yıllı 10-11’nci Sayısı ( S. 25 – 70)

ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ