General Gouraud
Fransız General Henri Joseph Étienne Gouraud (Guro)’nun Çanakkale Savaşı Anıları ve Türk Askeri Hikayesi‘ni bu yazımızda bulabilirsiniz.
General Gouraud
Fransız kaynaklarında ‘’gözü pek ‘’ bir asker olarak gösterilen General Henri Gouraud, 1867 yılında Paris’ te doğmuştur. 1890 yılında askeri okuldan mezun olduktan sonra, Birinci Dünya Savaşı’na kadar sürekli Fransa dışında ve özellikle Fas’ta bulunmuştur. Savaşın patlak vermesinden hemen önce generalliğe terfi eden Gouraud, Fransa’ya dönerek 10. Tümen’e komuta etmiş ve komutası altındaki bu tümen ile Paris yakınlarında Almanlarla çetin savaşlara girmiştir. Daha sonra Fransız Sömürge Kuvvetleri Kolordusu Komutanlığı’na getirilen Gouraud , bu görevinde Champagne bölgesindeki Almanlarla savaşmıştır. Sağlam , Korkusuz ve soğukkanlı bir asker olarak tanınan Gouraud , adamlarınca ‘’ Argonne Aslanı ‘’ olarak adlandırılır, herkes ona hayranlık duyardı.
General Gouraud Çanakkale
General Gouraud’nun cepheye gelişi, General d’ Amade’ dan görevi almak amacıyla ve 14 Mayıs 1915 tarihindedir. İki gün sonra da General d’ Amade askerlerinin alkışları arasında Provence gemisine binerek Gelibolu Yarımadası’ndan ayrıldı. ‘’ Cephenin ön hatlarındaki mevcudiyeti ve askerlerinin hayatını paylaşma kararlılığı, onu cephedeki bütün askerlere sevdirmişti.
Gouraud Çanakkale’ye geldiğinde , Fransız kuvvetleri hala 2. Kirte Muharebesi’ndeki kayıplarının etkisi altında idi. Cepheye varışından bir süre sonra 20 Mayıs’ ta Hamilton’a gönderdiği bir muhtırada şöyle diyordu;
‘’ Türk topçuları Boğaz’ın iki yakasını elde tuttuğu sürece denizden yapılacak yeni bir zorlama akılcı olamaz. Dolayısıyla kara güçleri baş rolü oynamalı, donanma ise yapabileceği yardımı yapmakla yetinmeli ‘’
Gouraud‘ya göre, Fransız mevzilerinin sürekli top ateşi altında tutulduğu Alçıtepe Türklerin elinde kaldıkça durum tehlikeli idi. Ve bu tepenin alınması şarttı. Bu, askerlerin morali bakımından da önemliydi. Gouraud İngilizlerin takviye kuvvet sağlamsı halinde Arıburnu / Anafartalar bölgesine bir çıkarma yapabileceği düşüncesindeydi. Ayrıca 100.000 ilave asker getirilmesi kaydıyla, Boğazın Asya tarafındaki harekatın yenilenmesini de önermiş, ancak bu önerisi İngiliz Komutanı Hamilton’nun onayını alamamıştı.
Gouraud görev devraldığı sırada, Fransız askerinin bulunduğu Kerevizdere’nin Alçıtepe’ye bakan çıkışında Türk birliklerinin iki sıra siper ve 4 adet tabyası bulunuyordu. Fransızlar Gouraud’nun komutasında bu tabyalara hücum ettiler, ancak ağır kayıplarla püskürtüldüler.
Gouraud’nun son saldırısı 21 Haziran da Kerevizdere ağzındaki tabyalara yönelik oldu. Bu defa amaç Alçıtepe’nin kendisi değil, önce Alçıtepe’ye giden yollardaki Türk mevzillerini düşürmekti. Fransızların ‘’Haricot’’ ( Fasulye şeklinde olduğu için ), Türklerin ise 83 rakımlı tepe ya da Kemalbey tepesi adını verdikleri tabya Fransızların eline geçti. Daha ileri ( yani Alçıtepe’ye daha yakın ) bir mevzi olan , Fransızların deyimiyle ‘’Quadrilateral ‘’ ile Türk tarihlerinde ‘’ Kutsiye Tepesi ‘’ olarak bilinen tabyalar ise düşürülemedi.
Bu tepeler için yapılan muharebeler, Fransız kaynaklarında kendi askerlerinin kahramanlığını vurgulamak için ön plana çıkarılır. Vuruşmaların çok çetin ve iki tarafında ölümüne savaştığı doğrudur. Ancak Fransız ve bazı İngiliz tarihlerinde bir ölçüde bir abartma ile başarı olarak takdim edilen bu harekat, gerçekte Seddülbahir’de ki stratejik dengeleri değiştirmekten uzak kalmıştır. Bununla birlikte, Hamilton bu başarı nedeniyle General Gouraud’ ya bir de tebrik mesajı göndermiştir.
General Gouraud 30 Haziran günü Ertuğrul Koyu’nda bir sahra hastanesini ziyarete giderken, yukarıda tasvir edilen ‘’Zimmermann Çiftliği’nde ‘’ başından beri Fransızların çok çekindiği, Boğazın karşı kıyısındaki İntepe’ den atılan bir top mermisinin patlamasıyla yaralanmıştır.
General Gouraud’nun Anısı
Çanakkale Savaşlarında Fransız kuvvetleri komuta eden, General Gouraud, savaş sırasında bir kolu ile bir bacağının bir kısmını, savaş sahasında bırakarak yurduna dönmüştür. Daha sonra anlattığı bir savaş hatırasında aşağıdaki hikayeye yer vermiştir.
Fransızlar, Türk’ler gibi mert bir milletle savaştıkları için çocuklarınızla daima iftihar edebilirsiniz. Hiç unutmam. Biraz evvel doğa çevremizde en nefis güzellikteydi. Su çiçekleri, papatyalar, peygamber çiçekleri, leylaklar bir gök kuşağı alemi yaratıyordu.Ve şimdi, savaş sahasında dövüş bitmiş, o güzelim tablo: kan revan içindeydi. Yaralı ve ölülerin arasında dolaşıyorduk. Az evvel Türk ve Fransız askerleri süngü süngüye gelip ağır zayiat vermişlerdi.Bu sırada gördüğüm bir hadiseyi ömrüm boyunca unutmayacağım.
Yerde bir Fransız askeri yatıyor, bir Türk askeri kendi gömleğini yırtmış, onun yaralarını sarıyor, kanlarını temizliyordu. Tercüman vasıtası ile bir konuşma yaptık.
‘Niçin az önce öldürmek istediğin askere şimdi yardım ediyorsun?’
Mecalsiz haldeki Türk askeri şu karşılığı verdi:
Bu Fransız yaralanınca yanıma düştü.Cebinden yaşlı bir kadın resmi çıkardı. Bir şeyler söyledi! Anlamadım!… Ama herhalde annesi olacaktı. Benim ise kimsem yok! İstedim ki, o kurtulsun, anasının yanına dönsün!…
Bu asil ve alicenap duygu karşısında hüngür hüngür ağlamaya başladım. Bu sırada, emir subayım Türk askerinin yakasını açtı.O anda gördüğüm manzaradan yanaklarımdan sızan yaşlarımın donduğunu hissettim. Çünkü, Türk askerinin göğsünde, bizim askerinkinden çok ağır bir süngü yarası vardı ve bu yarayı bir tutam ot tıkamıştı…
Az sonra ikisi de öldüler…