Lord Casey Anlatıyor
Avustralya da ki ilk büyük Elçimiz Baha Vefa Karatay’ın (1968 ), düzenlediği bir toplantıya katılan Avustralya genel valisi ve eski Anzac askeri anlatıyor.
Lord Casey Anlatıyor
Lord Case davetlilere şöyle seslenmişti;
‘‘…Savaşın sonunda bizler o yarım ada da kahraman Türk milletine duyduğumuz derin taktir ile ayrılmışız.
… Gerçekte biz kaybettik, siz kazandınız. Fakat sonucun böyle olması bizlerde Türk milletine olan hayranlığı artırmaktan başka bir etki getirmiş değildir.
… Bir gün yaralılarımızı Türk siperlerine yakın ve açık bir araziden geçerek taşımak durumda kalmıştık. Beş altı kişilik bir müfreze bu işe giriştiği zaman Türk siperlerinden hiçbir müdahaleye ya da ateşe maruz kalmadılar. Türk askerleri başlarını siperlerinden çıkarmış ve tam insanlık anlayışı içinde onları izlemişlerdi.
Sizler kahraman olduğu kadar insan ve uygar bir milletin evlatlarısınız. ‘’
‘’…Karaya çıkıp çadırımızı kurduktan ve üzerine kızıl haç bayrağını çektikten sonra o mert düşmanlar üstün bir gayret gördük. Bütün çarpışmalar süresince hastanemiz yakınına sadece üç mermi düşmüştü ki yanlışlık eseri olan bu durum içinde Türk komutanlığı derhal açıklama yapıp özür dilemekten geri kalmamıştır.
Yıllardır herkese bir gün söylediğim gibi size de bütün samimiyetimle söylüyorum ki Türk askeri yalnız dünyanın en cesur en iyi savaşçıları değil, aynı zamanda en centilmen askerleridir.
Şimdiye kadar olduğu gibi bu duygularımı ölünceye kadar da her yerde iftiharla tekrarlayacağım.
Bir kez daha vurgulamak isterim ki yalnız ben değil Gelibolu da karşımızda savaşmış her asker kahraman Türk askerinin dünyanın eşi olmadığını ortak kanaat sahibidir. Onlar üstün insanlardı.
Tanrı Türkü korusun. Yurduna göz dikecek düşmanlara daima üstün kılsın…’’
‘’…Bir İngiliz hastane gemisi Suvla koyunda 2 ve 3 numaralı plajlar adlandırdığımız kıyı kesimini iki mil kadar açığına demirlemiş durumda idi. Türk topçusu bu gemiye zarar verecek herhangi bir girişimde bulunmuyordu.
Bir gün müttefik savaş gemilerinden biri bu durumda yararlanmak istercesine kıyı ile hastane gemisi arasına sokularak tüm siperlerini ateş altına almaya başlamıştır. Türkler de buna cevap vermekte gecikmediler. Ne var ki gemiler birbirine hayli yakın olduğundan bazı mermiler hastane gemisini yakınlarına düşüyordu. Türk topçusu bu durum karşısında hemen ateş kesti. Verdikleri işaretlerle savaş gemisini oradan çekilmesini ihbar etmekteydiler.
Doğrusunu söylemek lazımsa bizler kendi tarafımızdan bir geminin bu tarz hareketini hiç beğenmemiş, Türklerin davranışını ise taktir ile karşılamıştık. Türk askeri bizden daha fala insani duygulara bulunduğunu da kanıtlamıştı’’
‘’Türklerin aslında iyi kalpli insanlar olduğunu biliyorum. İşte bunu kanıtlayan hatırladığım üç olay; bir keresinde on iki yaralı askerimiz, cephede Türk kızılay ekibi tarafından bulunur. Esir alınmazlar. Yaraları sarılır ve kendilerine: Sizinkiler gelip sizi alırlar, denilip bırakılırlar. Bir başka sefer bir Türk askeri, yaralı ve yürüyemeyen bir askerimizi bulur. Yaralarını temizleyip sarar. Onu kuytu bir yere yerleştirir. Arkadaşları tarafından bulunması gecikebilir endişesi ile yanına bisküit ve su bırakır. Gene bir başka Türk, yaralı askerimizin yarasını sarar ve hemen gitmesini, aksi taktir de bir alman subayı gelirse her ikisini de vuracağını söyler… Tüm şiddet ve felaketlerin sorumlusu alman köpekleri Türklerin gözünde iyice korkuttukları içindir ki Türk, yapısının doğal önlerini bizlere (serbestçe) gösteremiyor. ‘’
‘’… Ben İstanbul’dan ayrılana dek esirlerden sadece bir kişi öldü. Ölen bir Avustralyalı idi. O gün cenaze için gerekli tüm hazırlıklar yapılmıştı. Cenaze arabası gelmiş kapıda bekliyordu, ancak o sırada merasim giysiler için de bir Türk grubu geldi. İngilizlerin şaşkın ve mutlu bakışları arasında: ‘’Ölen savaş esiri de olsa bir asker olduğu ve askeri törenle gömülmesi gerektiği’’ söylendi. Böylece cenaze uygun bir şekilde ve Türk askerlerinin omuzlarında, Kırım mezarlığına kadar taşında ve orada tam bir askeri törenle, gerekli saygı ve itibar gösterilerek gömüldü. Sadece, Türklerde adet olmadığı için havaya ateş edilmedi. Kortej caddelerden geçerken, asker giysili olan herkes durup cenazeyi selamlıyordu. Dinsel ayin ise, rahip DR. Firew tarafından yapıldı ve kendisi, Türk askerlerin komutanına, (gösterdiği) incelik ve duyarlılık için teşekkür etti. Bu olay bütün savaş esirleri arasında büyük bir memnuniyet yarattı. Ölen genç sömürge askeri, daha birkaç ay önce bir evliya kendisine: ‘’ Bizans’ın eski başkentinde öleceğini ve Müslüman Türk askerleri tarafından askeri bir törenle ve tüm – özen saygı ile gömüleceğine’’ söylese, acaba ne der, ne düşünürdü? ‘’
The Age adlı Avustralya gazetesinde 12 eylül 1915 tarihinde yayınlanan ‘’ cepheden yaralı dönen bir albayın deneyleri’’ başlıklı yazı;
‘’ Albury şehrinde, daha önce cepheye gidenlere birlikte sayılı yüzü geçecek olan gönüllüleri uğurlanışı dolayısıyla bir tören düzenlenmişti. Şehir toplantı salonunda , büyük bir kalabalık vardır. Çeşitli konuşmalar yapılmakta, marşlar – şarkılar söylenmektedir. Bu törenlere, Çanakkale de yaralanıp sakat kaldığı için geri yollanan ve doğdu şehir Albury’e o gün gelen, deniz albayı O.L. Steele de katılmış ve kendisini çok duygusal bir karşılama yapılmıştı. Albay Steele konuşmasında, Türkün sıkı bir savaşçı olduğunu ama dürüst çarpışan ve insancıl özelliklere sahip bir insan olduğunu söyleyip, bizzat tanık olduğu şu olayı anlatır: yaralı bir Avustralyalı Türklere esir düşmüştür. İşaret vererek Türkleri kendisini Avustralya siperlerine iade edeceklerini bildirir. Hemen bir sedye yollanır ve arkadaşları kısa süre sonra getirirler. Türk malı olan bir battaniyeye sarılı olan askerin, yaraları da düşman tarafından tedavi edilmiş ve kendisine çok iyi davranılmıştır.